Siyasilerin, ideolojik, inanç, çıkar kanallarını kullanması, halkın kafasında demokrasinin ikinci plana atılmasına neden olur. İktisat teorisinde, "iktisadi ajanlar çıkar tercihinde miyoptur'' yaklaşımı var. İnsanlar bu gün daha küçük olan çıkarlarını yarın daha büyük olan çıkarlarına tercih ederler. Siyasette de bu gün popülizm torbasından dağıtılan çıkarlar uğruna yarın demokrasi ve insan haklarındaki olası tahribatı görmezler.
Akıl tutulmasına karşı ''militan demokrasi'' tezi geliştilmiştir.
Militan demokrasi, Demokratik yolla halkın dikta rejimlerine evet demesine karşı, çoğunluğa rağmen demokrasinin korunmasını savunan bir yaklaşımdır. Bu tez Almanya'da Nazilerin seçim yoluyla iktidarı ele geçirmeleri sürecinde canı yanan ve ABD'ye kaçan Alman hukukçu Karl Loewenstein tarafından geliştirilmiştir. Loewenstein, American Politikal Science Review dergisinde ''demokrasiye düşman olan dikta eğilimlerinin doğmasını ve yükselmesini önlemek için, demokratik güçler militan demokrasi anlayışı ile demokrasiyi korumak için mücadele edebilir.'' diye yazmıştır. (Alexander S.Kirshner; Militan Demokrasi)
Bir ülkede, çoğunluk demokrasiye karşı olabilir mi ve dikta rejimleri isteyebilir mi? Bu durumda aynı çoğunluk aynı zamanda bindiği dalı kesmiş olmaz mı?
Bu sorulara farklı bir soruyla cevap verilebilir. Hitler ve Mussolini faşizminin insanlık için ve kendileri için yıkım olacağını bilselerdi yine de oy verirler miydiler ?
Demokrasinin katline evet diyen halkların hepsi, sinsi ve popülist siyasetin kurbanı olmuştur. Hitler faşizmi Birinci Dünya Harbi'nden yenik çıkmış bir milletin milli duygularını istismar ederek yerleşti. Birçok İslam ülkesinde siyasi İslam, halkın inancını istismar ederek biat kültürünü kullanarak demokrasinin geri plana atılmasını sağlamıştır. Şeriatın olduğu ülkelerde demokrasinin adı yoktur.