Siyasette popülizm emme-basma tulumba gibi çalışıyor. Referandum ve seçimlerde çok hızlı çalışıyor. Sonrasında yavaşlıyor. Bu kural önümüzdeki seçimlerde değişmeyecektir.Fransızca popülizm halkçılık demektir. Siyasette, siyasilerin iktidar olabilmek için verdiği tavizler ve siyasi iktidarların da seçim ve referandum aşamalarında oy toplamak için başvurdukları bir nevi topluma verilen rüşvetlerdir. Halkçılık anlamında siyasilerin vadettiği sosyal yardımlar, kamu hizmetlerinde halka öncelik verilmesi gibi söylemler popülizm değil, iktidar alternatifi olabilmek için koyulan hedeflerdir. 2017 yılının 17-20 Ocak tarihleri arasında, İsviçre'nin Davos kentindeyapılan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) öncesinde, 750 dolayında uzmanın katılımı ile bir Küresel Risk Raporu yayınlanmıştı. Bu raporda dünyayı bekleyen en büyük riskin popülizm olduğu vurgulanıyordu. Aslında, popülizm öteden beri vardı... Ancak son yıllarda millî değerleri ve inançları istismar boyutuna yükseldi.Siyasi popülizmin iki ayağı var:1- Halkın millî ve manevi duygularını istismara yönelik popülizm. Milliyetçilik, jingoizm, ırkçılık veya köktendincilik gibi toplumun millî ve manevi değerlerini okşamak ve istismar etmek;2- Siyasi amaçlı, kaynak dağılımında etkinliği gözetmeden devlet imkanlarını (kadro ve bütçe) geçici veya sürekli kullanmaktır.Bu anlamda kamu kaynaklarını popülizm için dağıtan siyasi iktidarlar sonraki seçimler için daha fazla taviz vermek ve daha fazla kamu kaynağı dağıtmak zorundadır. Bir ''Popülizm çıkmazı'' veya ''Popülizm kısır döngüsü'' içine girmiş olacaklardır. Bu yanlışın ne kadar sürdürülebileceği toplumun eğitim ve kültür seviyesine, siyasi bilinç düzeyine bağlıdır.Siyasette millî ve manevi duygular, demokraside iktidar olabilmek veya iktidarı devam ettirebilmek için, otokraside ise halkın tepkilerini azaltabilmek için yapılır.Söz gelimi, Venezuela popülizme kurban edilen bir ülkedir. Bu ülke otokrasi içinde bir popülizm yaşadı... Yaşıyor. Venezuela'da Hugo Chavez 1998'de başkan seçildi. Halka gıda kolileri dağıttı. Popülizm uğruna kamu kaynaklarını hesapsızca harcadı. Halk onu dağıttığı sürece seviyordu. Halkın bu zafiyetini kullandı ve anayasayı değiştirdi. Muhalefeti ve basını susturdu. Dikta yönetimi nedeniyle 1.5 milyon aydın ülkeden kaçtı.Yerine gelen yardımcısı Maduro, şaibeli bir seçim sonrası başkan olunca, yargıyı tamamıyla kontrolüne aldı. Toplum ikiye bölündü. Resmi olmayan rakamlara göre tepki için sokaklara dökülen halktan 3000 kişi hükümet güçleri tarafından öldürüldü.Maduro ayrıca kendisinin başkanlığına tepki gösterenlere konuşma yasağı kanununu meclisten geçirdi. Yandaş medya oluşturdu. 20 milyon kişiye 120 ton gıda kolisi dağıttı. 2015'te parlamento seçimlerinde Maduro kaybetti. Erken seçim için Anayasal süreç başlatıldı ve fakat Maduro gerek Meclis kararını ve gerekse halkın topladığı 4 milyon imzayı reddetti. Meclis Maduro için azil kararı çıkardı. Ancak üyeleri Maduro tarafından seçilen Anayasa Mahkemesi bu talebi anayasaya aykırı bularak reddetti.Şimdi Venezuela'da halk, popülizmin ve otokrasi çıkmazına girdi. Venezuela'nın nüfusu 31 milyondur. Son yıllarda yapılan keşifler sonucunda 296 milyar varil petrol rezervi ile dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olduğu anlaşıldı. Buna rağmen kaynaklarını etkin kullanamayan ve dünyada hiper enflasyon yaşayan tek ülkedir.Türkiye'ye gelince, bütçe kaynaklarını yeni iş yaratmak için yatırımlarda kullanabilirdik. İş yerine para dağıttığımız için işsizlik arttı. Oy hesabı ile Avrupalılarla kötü olduk. Bu popülizm turizm sektörünü vurdu. Popülist uygulama sosyal ayrımcılık yarattı. Ortamın gerilmesi yatırım hacminin daralmasına yol açtı.Özetle; nereden bakarsak bakalım, popülizm ülke kaynaklarının yanlış kullanılmasına neden oluyor. Sonunda kaynaklar etkin kullanılmadığı için, cezasını toplum çekiyor.