Sosyalist sosyo-ekonomik sistemlerde halk, dün de bugün de komünist partisinin mutlak otoritesi altındadır. Bu sistemler insanlığın demokrasi ve kalkınma imkanlarını tıkamıştır... Eğitimli nesiller yetiştirmiş fakat kalkınma sağlayamamıştır. Çünkü kaynakları yalnızca harp sanayiine ayırmışlardır. Bunun içinde Sovyetler dağılmış, Çin ise piyasa ekonomisi kurallarını uygulayarak revizyona gitmiştir.
1985 yılında, Uluslararası Maliye Sempozyumu'na katılmak üzere Macaristan'a gitmiştik. O yıllarda Macaristan'da kolektif mülkiyet olmasına rağmen her aileye ayrıca yarım dönüme kadar özel toprak verilmişti. Kooperatife ait olan tarlalarda buğday ekinlerinin boyu bir karış iken, özel tarlalarda yarım metreydi.
Macaristan'da gördüğüm bu manzara bana mülkiyetin insanın doğasında ve egosunda var olduğunu ve hiçbir şekilde, hiçbir sosyo-ekonomik sistem tarafından törpülenemeyeceğini gösterdi.
Komünist rejimlerin demokrasi ve kalkınma önünde en büyük engel olduklarını aynı devletten gelen Güney ve Kuzey Kore örneği daha net olarak ortaya koymaktadır.
Rus halkı ve Sovyetler Birliği'ne dâhil olan ülkelerde demokrasi anlayışı, komünizmin sürdüğü 70 yıl boyunca tahrip edildi. Sovyetlerde tek parti, komünist parti diktası vardı. Tek parti içinde düşünceler, ideolojiler rekabet edemeyince, projeler yarışamayınca, geriye parti içi entrikalar kalıyordu.
Sovyetler Birliği içindeki halklar demokratik dünyadan adeta demir bir perde ayrılmıştı. Bunun içindir ki; Sovyetler Birliği'ne Demir Perde denilmiştir. Bu durumlar Sovyetlere dâhil olan ülkelerde, hem demokrasi engellendi hem de o ülkelerin kalkınması engellendi.