Bugün varoluşçu ve absürdizm akımının öncülerinden olan; romanları, tiyatro yapıtları, politika yazıları ve davranışlarıyla 20. yy dünyasına damgasını vurmuş aydınlardan birini, Albert Camus’u anlatacağım sizlere.
Camus, Fransız bir baba ve İspanyol bir annenin oğlu olarak 7 Kasım 1913’te Cezayir’de dünyaya gelir. Daha bir yaşındayken babasını kaybeder, onu babaannesi büyütür. Fakirdirler, eğitimine kendi imkânlarıyla devam etmesi imkânsızdır, neyseki öğretmeni sayesinde aldığı bir burs ile okula gidebilir.
Baba sevgisinden mahrum büyür. Yaz tatillerinde çalışıp aile bütçesine katkıda bulunmak zorunda kalır. Hayatındaki bu olumsuzluklarla birlikte, çağının ekonomik, siyasi ve askeri olayları onun dünya görüşü ve başkaldırısı üzerinde önemli etki yapar. Daha lise yıllarında edebiyatı, tiyatroyu ve yazmayı keşfeder. Bu arada futbol oynamaya başlar. Çünkü ona göre bir futbol maçında, sınıflar arası eşitsizlik ve dengesizlikler kaybolup, yerini ilerlemeye, bütünlüğe ve eşitliğe bırakmaktadır. Ancak 1930’lu yıllarda hayatı boyu onu etkileyecek vereme yakalanır ve futbolu bırakmak zorunda kalır. Hastalığı sırasında yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen hayata direnişi onun ilk başkaldırısıdır. Ona göre başkaldırı, insan yaşamındaki en büyük değerdir.
İlk evliliğini morfin bağımlısı Simone Hie ile yapar, ama Simone’un sadakatsizlikleri nedeniyle evlilikleri kısa sürer. 1934’te Cezayir Komünist Partisi’ne katılır. Ancak propagandadan uzak durur, sadece parti için oyunlar yazar. Bu pasifliği nedeniyle üç yıl sonra partiden atılır.
1940’ta, Mersault adlı bir Fransız’ın kendisini adım adım ölüme götüren sürecini anlatan “Yabancı,” 1941’de de “Sisifos Söyleni” romanlarını tamamlar. Bunların arkasından “Veba” ve Sovyet Devrimi’ni eleştirdiği “Başkaldıran İnsan” romanları gelir.
MACERALI BİR YAŞAM