Foça’da, bir İstanbul sevdalısı olan şair Zeynep Ayşe Edirne ile
söyleşimizi sürdürüyoruz.
“Havalar ısınınca pikniklere gitmeler başlardı Ethem Bey. Mini mini
etekleri içinde çıtı pıtı kızlar, neşeli delikanlılar... Sonra
sıcaklar bastırır, denize koşulurdu cümbür cemaat. Kadınlar
Plajı’nda dolmalı börekli günler başlardı. İstanbul’un içinden
denize girilirdi o zamanlar. El örgüsü minicik bikiniler içinde,
makyajsız, kaşları yoluk genç hanımlar. Nerdee şimdiki güneş
yağları, kakao yağı ile bronzlaşılırdı. Denize dalıp dalıp midyeler
toplanır, kayalarda yağ tenekesi kapağında pişirilir, haşlana
kavrula iştahla yenirdi.
Okul çaylarında yerli gazozlar ve masa altından gizlice yerli
votkalar, zuladan tuvalette Yeni Harman sigarası içilirdi.
Murat 124 o günlerin Mercedesiydi, onunla Boğaz’da bir gezinti ömre
bedeldi. Ticari taksiler damalı, ücret pazarlık usulüydü. 302
Mercedes otobüslerle hiç durmadan on yedi saatte gidilirdi
Bodrum’a, İstanbul’dan.
Ruhumuzu, gönlümüzü besleyen pop müziklerle kendimizden geçtiğimiz
yıllardı; bıkmadan usanmadan dinlenen Beatleslar, kadife sesli
Julio Iglesias, Dario Moreno, Adamo, Tanju Okan, Ajda Pekkan,
Nilüfer ve daha niceleri..
Mini etek, İspanyol paça, epa topuk ayakkabı modaydı. Bir de kot,
şile bezi, espadril.
Ne gündelik, ne de iş hayatında stres kelimesi yoktu.
70’Lİ YILLAR
Sonra 70’li yıllar geldi! Büyük kentlerin etrafını saran binlerce
gecekondu, anarşi ve yokluk yılları. Mazot yok, araba vapurları
çalışamaz, ampul bile karaborsa... Sonra Kıbrıs Barış...