Türkiye gibi siyasi istikrar sıkıntısı çeken bir ülkede on dört yıl iktidarda olmak olağanüstü bir avantaj. Tarihsel ve toplumsal bir “hediye”… Kemalist rejim ve laik cemaat Cumhuriyet’in ilk seksen yılında daha sağduyulu ve adil olabilseydi muhtemelen bugünlerde yeniden bir “tek parti” dönemi
yaşamayacaktık. Ancak hayat böyle tecelli etti, çünkü yönetimdekiler toplumsal gerçekliği derinlikli bir biçimde kavrama yeteneğinden uzaklaşarak, kendi yaklaşımlarının “ilelebet” kalıcı olacağını sandılar.
***
Bugün aynı tehlike AK Parti için var. Kendi gücünden memnun olmanın ve bunu tüm topluma kabul ettirmeyi bir tür “galibiyet” olarak yaşamanın bedeli, o toplumun avuçlarınızın arasından kayıp gitmesi olabiliyor. Çünkü toplum, siyasetten çok daha hızlı ve kompleks bir biçimde değişiyor. Özellikle küresel bir dönemin içinde olduğumuz şu süreçte bu dinamik daha da hızlı. Bunun anlamı hiçbir partinin tepeden yönlendirmelerle kendi tabanını yönetemeyeceği gerçeğidir. Türkiye’de insanlar bireyselleşiyorlar, özgüvenleri artıyor ve herkes siyasetten anlıyor. Toplumu kandırmanın zorlaştığı bir noktadayız ve bu durum AK Parti için de aynen geçerli.