Eğer laik kesimden biriyseniz, yazının başlığını muhtemelen olumlu bir gelişme olarak okuyacaksınızdır. Ne de olsa İslamcılık bugünlerde şiddete eğilimli, evrensel ‘aydınlanma’ çizgisinden uzak ve arkaik zihniyete esir düşmüş bir modern vandalizm olarak sunulabiliyor. Öte yandan bu bakıştaki önyargıları, oryantalizmi ve yüzeyselliği ayıklayarak bakarsak, geriye çok katmanlı ve heterojen bir kuşatıcı üst dil kalıyor. İslamcılık, gündelik hayatın tanımlanıp tanziminden ümmetin birlikteliği ve güçlenmesine kadar giden, aralarında duygusal geçişlilikler olmasına karşın fikirsel açıdan ayrışmalar da içeren bir büyük anlam dünyası…
***
Türkiye’nin İslamcıları da bu geniş yelpazede çok parçalı ve esnek bir zihinsel arayışın taşıyıcısı oldular. İdeolojik savunuculuk açısından çok güçlü olamasalar da, kültürel kodların belirginleşmesinde ve yön almasında etkiliydiler. Bu etkileme gücü İslamcıların derinlikli bir söylem geliştirme yeteneğine sahip olmasından kaynaklanmadı. Aksine Türkiye’deki görünümüyle bu akımın özgün çıkışlar yapabildiğini, büyük mütefekkirler yetiştirdiğini söyleyemeyiz. Açıkçası Türkiye İslamcılığı entelektüel açıdan yüksek bir düzeye ulaşamadı.