Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne ilişkin tasarıyı kaleme alanlar tamamen halisane duygularla davranmış olabilirler. Teorik olarak “bilinmeyen” bir siyasi kültüre sahip “bilinmeyen” bir ülkede, yine bilemediğimiz siyasi partiler ve liderler dünyasında çalışabilir bir model olarak bu tasarıyı makul bulmuşlardır belki de… Ne var ki böyle bir lükslerinin de olmaması lazım… Çünkü yapılacak değişiklik Türkiye’deki sistemi o denli radikal bir biçimde değiştirmeye aday ki öneriyi “teorik” düzlemde yapmış olduğunuzu öne sürme şansı bırakmıyor.
***
Ekleyelim ki bu radikal değişimin, örneğin, askeri yargıya dair maddesi son derece olumlu. Türkiye’nin çok daha demokratik bir düzene geçmesinin de önkoşulu. Ancak yürütmenin yasama ve yargı ile olan ilişkisi için bunu söylemek imkânsız. Mesele basitçe şu: Bir yöneticiye en azından ya karar vermeden ve adım atmadan önce siyasi, demokratik bir “süzgeç” uygularsınız ya da onu o kararı verip adımını attıktan sonra etkin denetime tabi tutarsınız. En iyisi ikisini birlikte yapmaktır… Bizdeki öneride ise hiçbiri yapılmıyor! Ne atamaları ne yürütmenin kararlarını ne de o kararların sonuçlarını denetime tabi tutamıyorsunuz. Üstelik OHAL ve kararname araçlarının verilmesi sayesinde denetimsizliği meşru ve yasal kılıyorsunuz. Sonuçta cumhurbaşkanı bizzat bu tasarı sayesinde bir yandan yasamayı, diğer yandan da yargıyı belirleme gücüne sahip olurken kendisinin kararları, tercihleri ve uygulamaları ile ilgili olarak hesap verme durumunda kalmaması da pratikte büyük ölçüde garanti altına alınıyor.
***
İşin bam teli ise şu… Getirilmek istenen sistemi savunanlar bu yapının suistimal edilebilme imkanını reddetmiyorlar. Örneğin bu sistemde cumhurbaşkanının kendisini üçüncü kez seçtirme imkanına sahip olduğunu kabul ediyorlar. Cumhurbaşkanı meclisi feshettiğinde kendisi de seçime gidiyor ve bir dönemden feragat etmek zorunda kalıyor. Ama ya yine cumhurbaşkanının kontrolünde olabilecek olan meclis aynı adımı atarsa? O zaman cumhurbaşkanı bir dönem daha seçilebiliyor. Soru şu: Böyle bir açık kapı acaba niçin bırakıldı? Tasarının savunucuları böyle bir durumda seçmenin o kişiyi seçmeyeceğini öne sürüyorlar. Yani kendileri yanlışı bilerek yapıp bunu çözmeyi seçmene bırakıyorlar…