Kamusal etkinliği olan her türlü kuruma yerleşmiş Gülencilerin ‘temizlenmesi’ konusunda geniş bir fikir birliği var. Öte yandan yaşananlar iki kaygıyı öne çıkarıyor. Gülen’e dini/kültürel ihtiyaçları nedeniyle ve yapılan hizmetlere sempati duydukları için yakın olanların darbeci ‘Gülencilerden’ ayrıştırılması gerekiyor. Ayrıca Gülen örgütlenmesi, hatta cemaati ile hiçbir ilişkisi olmayan kişilerin de ‘temizlik torbasına’ atılmamasına dikkat edilmesi gerek.
Sonuçta Türkiye’yi demokrasi olmaktan çıkaracak ve AK Parti’yi vuracak olan darbe Gülencilerin değil bu hataların sonucu olacak. Çünkü ülkedeki rejimin niteliğini tanımlayan şey darbe girişimi değil, meşru hükümetin ona nasıl tepki verdiğidir. Bu meselede sorunlardan birinin ispiyonculuk ve kişisel kariyerizm olduğu görülüyor. ‘Gülenci’ yaftası yapıştırılan insanları işlerinden etmek, hayatlarını karartmak çok kolay ve bu davranış sanıldığından çok daha yaygın olarak Türkiye’nin kurumsal kültürünün içine yerleşmiş durumda.
***
Ancak ikinci bir sorun kaynağı daha var: Hükümet, Gülencilere karşı tedbir almak uğruna bir bürokratik hizmet kategorisini tümüyle mağdur eden adımlar atabiliyor. Bunlardan biri ‘Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’ (ÖYP) uyarınca akademik hayata girmiş yaklaşık 15 bin kişinin statülerinin ‘50/d’ye dönüştürülmesi. Meselenin teknik yanı şöyle: Üniversitelerdeki akademik kadroya üç tür alım söz konusu. Birinde üniversiteler kendi kadrolarını tayin edip alımları bizzat yapıyorlar. Bu aslında ‘medeni’ bir ülkede olması gereken yöntem…