Akil İnsanlar heyetinden bir grubun bildirisi aydın dünyasındaki siyasi ve ideolojik ayrışmanın boyutu hakkında epeyce fikir veriyor. Bildiri suçlu arama ve çatışmayı besleme psikolojisinden çıkılması için bir davet. İmzalayanların son yaşananlar karşısında ‘nötr’ olduklarını herhalde sanmıyoruz. Bazısı hükümeti, bazısı da PKK’yı (daha) sorumlu tutuyorlar mutlaka. Buna rağmen yan yana gelmeyi içselleştirdiler. Çünkü gerçekten de eğer bir ‘hedef’ olacaksa, sorumluluk eşit dağılmamış bile olsa, buna ulaşmanın yükünü tek tarafa yıkmak mümkün değil. Yapılan çağrının kritik cümleleri şöyleydi: "Derhal silahlar susmalı ve mutlak çatışmasızlık haline dönülmeli. Meydan okuyucu, ayrımcı tahkir dilinden uzak durulmalıdır. Basından kanaat önderlerine, iktidardan muhalefet partilerine her anlamda siyasetin hareket alanını boğacak önerilerden kaçınılmalıdır."
Buradaki kaygı, siyaset alanının daralması sonucunda çözüm
ihtimalini elden kaçırabileceğimiz. Ancak Akil İnsan grubunda
kendilerini AKP’ye yakın veya PKK’ya uzak hisseden birçok kişi bu
bildiriye imza koymadı. Çünkü ortada gerçekten de tamir edilmesi
gereken bir yara var ve hükümet ile PKK arasındaki denge son on
yılda belki ilk kez bu kadar belirgin biçimde hükümetten
yana.
Çözüm Süreci başladığında PKK tarafı için tek koşul Türkiye’den
çekilmesiydi. Örgüt Gezi’den heveslenerek bunu yapmadı. Ama hükümet
süreç bitmiştir diyerek Kandil’i bombalamadı… Sonrasında hükümet de
yavaşladı ve bir tür ‘eşitlik’ sağlandı. Ancak PKK bölgede
hegemonyasını pekiştirmek üzere alternatif bir kamu düzeni kurmaya
kalktı. Baskı ve haraç mekanizması işletildi, mahkemeler kuruldu.
Hükümet yine de süreç bitti deyip Kandil’i bombalamadı. Dolmabahçe
toplantısını hem yaptı, hem de bundan rahatsız oldu… Çözüm Süreci
kenara alındı ama yine de bitirilmedi. Sonrasında seçim sürecinde
PKK işi iyice çığırından çıkardı, oylara el koydu. Hükümet hâlâ
süreç bitti deyip Kandil’i bombalamadı. Çünkü ateşkes işin temeli,
her türlü olası çözümün zeminiydi… Ama seçimden sonra PKK açıkça
savaş ilan etti ve uygulamaya geçti. ‘Sıkıysa gel de bombala’ demiş
oldu. Hükümet de bombaladı ve ‘birinci kareye’ geri döndü: Çözüm
Süreci’nin önkoşulu PKK’nın Türkiye’yi terk etmesi ve bundan geri
adım olmayacak.