Önünde refah ve gelişme yönünde potansiyeller olan ve küresel dinamiklere uyum göstermesi halinde sıçrama şansı yakalayan bir ülke için hızlı ve etkin yönetimin ne kadar önemli olduğu açık. Başkanlık sisteminin bu açıdan parlamenter sisteme bariz bir üstünlüğü var. Ancak başkanlık türü bir yönetimin toplumsal kabulü, değişimin bir meşruiyet zemini üzerine oturmasını, toplumun geneli açısından makul ve sağduyulu bulunmasını gerektiriyor.
Söz konusu meşruiyeti üretmenin birkaç koşulu var. Birincisi,
sistem ‘makul’ bir yetki ve sorumluluk dağılımına dayanmak zorunda…
Yani hem yasama ile yürütmenin karşılıklı hareket alanları iyi
çizilmeli, hem de yürütme içindeki görev dağılımı net bir biçimde
yapılmalı. Ama asıl önemlisi bu görev, yetki ve sorumluluk
paylaşımı toplum tarafından ‘doğru’ bulunmalı. İkincisi, karar
süreçlerini ‘makul’ bir denetim mekanizmasıyla destekleyerek, hem
yürütmenin kullandığı iradenin sonradan etkin bir biçimde
denetlenebilmesi, hem de alınan kararların sonuçları tam oluşmadan
formel bir toplumsal değerlendirmeye tabi kılınması sağlanmalı.
Üçüncüsü, seçim sistemi ve yasamanın yapısı temsilde adaletten
taviz verilmemesini garanti etmeli…
Bu koşulları içeren bir başkanlık sisteminin Türkiye toplumu
tarafından tercih edilmemesi zor…