Cumhurbaşkanı bazı belediye başkanlarının istifa etmesini istedi, bununla ilgili kendi parti grubundan karar çıkartıldı, direnç gösteren belediye başkanlarına baskı yapıldı, ‘istifa etmezlerse kötü olur’ dendi, yetmedi belediye meclislerinin başkanları kasten çalıştırmayacağı söylendi ve hatta suistimal iması yapıldı… Ancak bu iddiaların yargıya yansıması gerektiği es geçildi. Daha kritik olarak halkın oylarıyla seçilen, partilerinden bağımsız olarak kendi siyasi kişilikleri ve becerileri üzerinden değerlendirilen belediye başkanlarına parti memuru muamelesi yapıldı. Bu kişilerin partileri tarafından önerilmiş olması seçilmeleri için yeterli şartmış gibi bir kanaat yaratılmaya çalışıldı ve böylece AK Parti ilk kez geçmişteki ‘odun koysam seçilir’ diyen mantığa rücu etmek zorunda kaldı. *** Anlaşılan bu Erdoğan için son derece acil ve hayati bir operasyondu. Ne var ki operasyonun gerçek nedeni ve işlevini açıklama konusunda ketum davranıldı. Onun yerine medya üzerinden iki gerekçe öne çıkarıldı. Gerekçelerden biri metal yorgunluğu nedeniyle belediye başkanlığı düzeyinde gençleşme arandığı… Ancak ülke çapında bakıldığında aynı yaşlarda birçok başkanın yerinde kaldığı görülüyor. Öte yandan bu gençleşmenin doğal olarak bir yıl sonra aday gösterilirken yaşanması varken, şimdi suni bir değişimin yeğlenmesi de açıklanamıyor. Diğer gerekçe 16 Nisan referandumunda az ‘evet’ oyu çıkarmış illerin belediye başkanlarının değişiyor olması. Erdoğan’ın eldeki cumhurbaşkanlığı sisteminin çok ‘iyi’ olduğunu düşündüğünü ve buna yeterli oy çıkmayan şehirlerde belediye başkanlarının iyi çalışamadığına hükmettiğini öne sürebiliriz.