Görünen o ki AKP/CHP koalisyonunun gerçekleşmemesine üzülenler azınlıkta kalacak. Ama bu heterojen grubun önümüzdeki aylarda giderek büyümesi kimseyi şaşırtmamalı. Kaybedilen fırsatın ağırlığı giderek insanların üzerine çökecek ve birçok meselenin koalisyon oluşabilseydi ne kadar daha etkin ve verimli bir biçimde çözülebileceği konuşulacak. Ama bu minvalde bir romantizmin de fazla zorlanması anlamlı değil. Çünkü bu bizim ‘doğal durumumuz’… Koalisyonun gerçekleşmemesi, henüz Türkiye siyaseti ve sosyolojisinin toplum olmaya yeterince hazır olmadığını, cemaatçi bakış içine hapsolmuşluğu sürdürdüğünü ve kısıtlı işbirliğinden ziyade kısıtsız çatışmayı daha rahat içselleştirdiğini gösteriyor.
Kabahati herhangi bir yana yıkmakla kurtulabileceğimiz bir durum
değil bu… Hep söylendiği üzere Türkiye’nin iki zıt geleneğinin,
devlete niteliğini veren temel yarılmanın karşıt taraflarına düşen
kimliksel duruşların muhtemel işbirliğiydi aranan… Sosyolojik
olarak çok zor olduğu açıktı. Duyguların dünyasında neredeyse
imkansız hale gelmiş bir uzlaşmaydı.
CHP tabanı için AKP dindarlık üzerinden çoğunluk sağlamış, bunu
ürettiği rant mekanizmaları ile büyütüp pekiştirmiş ve bu gücünü
ülkeyi İslamiyet üzerinden kültürel anlamda muhafazakarlaştırmak
üzere kullanmayı hedefleyen bir parti. Ama daha önemlisi devleti
kuruluş niteliklerinden sıyıran, kaotik bir ortamda zorlayarak
yeniden inşa etmeye yeltenen, dolayısıyla eğer başarılı olursa
CHP’nin temsil etmekte olduğu hemen her şeyi tarihin ‘tozlu
sayfalarına’ gömebilecek olan bir hareket.