İktidar koalisyonunun iki yıllık ekonomik performansında herhalde en oturmuş yönelimler enflasyon, faiz ve döviz kurunun istikrarlı artması. Bugünlerde tüketici enflasyonu yüzde 11’e yaklaşırken, tahvil piyasası yüzde 15’e doğru yürüyor. Faizlerin 75 baz puan artırılmasının hemen ardından doların 4. 30’a yaklaşması ise hiç normal değil, çünkü faiz artışının hedeflerinden biri kuru dizginlemekti. İleriye bakıldığında da Türkiye bu ‘istikrarlı’ bozulma çizgisini devam ettirecek gibi gözüküyor. Nitekim şimdiden Haziranda 100 puanlık bir faiz artışı beklentisi konuşuluyor… *** Bu arada açıklanan S&P değerlendirmesinde Türkiye’nin kredi notu düşürüldü. Aynı günlere rastlayan popülist paket zaten dengeleri sarsmıştı ama iki olayın birleşmesi karar alıcı ve yatırımcı için yeni bir dönem başlatmış olabilir… Erdoğan ise söz konusu kredi notu düşüşünü siyasi olarak niteledi ve şöyle devam etti: “Tüm göstergelerin iyi olduğu bir ortamda birilerinin not düşürmesinin bir anlamı yok… Sözün özü S&P’nin not düşürmesi Türkiye için herhangi bir şey ifade etmiyor. ” Ne var ki Erdoğan açısından Türkiye için ‘herhangi bir şey ifade etmeyen’ not, belli ki başkaları ve özellikle bu ülke halkı için çok şey ifade ediyor ki bir anda kurlar oynadı. Bunun enflasyonu ve dolayısıyla faizleri yukarı itecek bir etkisinin olmaması ise neredeyse imkansız. Şimdi iktidarın ekonomideki ısrarlı yanlışlarını, gerçekleri göz ardı eden takıntılarını ve sonuçta bu umut kırıcı tablonun detaylarını bir yana bırakalım.