Gülen cemaati son otuz yılın en çarpıcı başarı hikayesine imza atmış, Türkiye siyasetinde risk almadan iktidar ortağı olmayı becerebilmek gibi hayali zor bir konuma gelmişti. Demokratik normların küreselleştiği dönemde, merkezi siyasetin dönüştürülmesi misyonu için gerekli ve yeterli insan sermayesine bir tek bu grup sahipti. Özel hedeflerle eğitilmiş gençlerle bürokrasinin teknoloji, istihbarat ve personel bölümlerine nüfuz ettiler. Böylece istemedikleri kişileri kurumların uzağında tutarken, kendi insanlarını da kritik noktalara atadılar. AK Parti iktidarı onlara bekledikleri fırsatı verdi… Çeperden gelen iktidar bürokraside zayıftı. Dindar kimlikleri devlet karşısında büyük bir handikaptı. Oysa Gülen cemaati iyi eğitilmiş, modern hayat tarzını benimsemiş, her türlü ideolojik ortama uyum sağlama yeteneği geliştirmiş kadrolara sahipti.
Ancak askerin ve laik kesimin daha baştan AK Parti’ye alerjik tutum alması da Gülen cemaatinin önünü açtı. AK Parti darbe girişimleri ile mücadele edebilmek ve bürokratik mekanizmayı işletebilmek için Gülen cemaatine muhtaç oldu. Böylece on yıllık bir palazlanma dönemi yaşandı. Sonrası 2011 seçimlerinde pazarlık edilmesi, AK Parti’nin teslim olmayı reddetmesi ve Fidan olayı ile başlayan malum süreçtir.
***
Gülen cemaati gündelik hayatın organizasyonu açısından son derece rasyonel ve etkin kurumlar üretti. Ne var ki bunca yıl içinde çok az sayıda gerçekten pırıltılı insanlarla karşılaştım. Sanki kişiliklerini geliştirmekten çekiniyor, yoğun bir biçimde solunan geniş cemaat kültürünün sınırlarına yaklaşmaktan korkuyorlardı. Küçük dünyalara inildiğinde herkes yeterli ölçüde akıllıydı… Ama kişiliksizliğin ideolojik gereklilik halini aldığı her harekette olduğu gibi, Gülen cemaatinde de inanılması güç bir ‘büyük aptallık’ hali mevcuttu.