Hükümetin ekonomide yüksek büyüme isteğini anlıyoruz. Büyüme istihdam ve gelir artışı demek. Yerel seçimler ve ardından yüzde elli alınması gereken cumhurbaşkanlığı seçimi beklemekteyken, kesintisiz bir büyüme trendi yakalamak iktidarda kalabilmenin de önkoşulu haline gelmiş durumda. Ancak siyasetçilerin demeçlerine, büyümeden söz ederken sergiledikleri vücut dillerine baktığımızda meselenin daha ‘derin’ olduğunu hissediyorsunuz. Aynı şekilde çeşitli toplumsal aktörlerin değerlendirmelerini ve siyasetçileri dinleyen yığınların yüz ifadelerini gördüğünüzde de, olayın seçim kazanmak kadar ‘basit’ olmadığını kavrıyorsunuz. Aslında yüksek ekonomik büyüme oranı başarılı bir ekonominin sahip olması gereken birçok özellikten sadece biri. Her şeyden önce bu büyümenin ‘kompozisyonu’ yani gerçekte neyin büyüdüğü ve bunun ne denli istenilir olduğu sorusu var. Ayrıca söz konusu büyümenin ‘maliyeti’ de önemli. Acaba piyasa dengelerini, fiyat istikrarını koruyarak mı büyüme sağlıyorsunuz, yoksa bütün bu dengeleri ve beklentileri bozarak mı? Bunların ötesinde büyümenin cari açığınızı ve bütçenizi ne denli olumlu ya da olumsuz etkilediği de kritik bir nokta. Çünkü büyümenin ne denli otonom bir dinamik yarattığı, hükümet müdahalesine gerek duyup duymadığı, dolayısıyla sürdürülebilirliği buna bağlı.