Türkiye’de yıllarca birtakım bilgiç kişilerden ‘eğitim şart’ lafını duyduk ve mizahını yaptık. Eğitimi dar anlamda anladıkları ve sırf okulda çocukların kafasını ‘temizleyip’ yeniden doldurarak onları makbul yetişkinler haline getirebileceklerini sandıkları için… Ancak eğitimi daha geniş anlamda, bir toplumun yarattığı her türlü bilişsel, kültürel ve estetik ürün ve bunların kullanımından elde edilip içselleştirilebilen mesajlar olarak anladığımızda gerçekten de eğitim son derece belirleyici. Nitekim içerik olarak fazlasıyla yüzeysel kalsalar da, ‘Atatürkçülerin’ Batı ile aramızdaki mesafenin eğitimle kapanacağını düşünmelerinde gerçek payı var… Sorun şu ki, eğitimi yüzeysel yaptığınızda, yani klişe ve kalıplara oturttuğunuzda, eğitim arttıkça Batı ile mesafe de artıyor. Diğer deyişle asıl kritik unsur eğitimin fiziksel koşulları ve konuları değil, nasıl yapıldığı yani zihniyeti. *** Batıda ideolojik, ezberci ve savunmacı bir eğitim anlayışı yok. Eğitim merak, araştırma ve düşünme çabası etrafında biçimleniyor. Herkes bu imkandan tam olarak yararlanamasa da, söz konusu anlayış genel kültüre işliyor. Medyanın haber yapma biçiminden sivil toplumun aktivizmine, oradan siyasetçilerin söylem ve sağduyusuna uzanan bir ‘kalite’ yaratılıyor. Tabi ki bütün siyasi ve toplumsal aktörler buna uygun davranmıyor… Ancak herkesi kuşatan kültürel kodlar bu kişileri de sınırlıyor ve kendilerini denetlemelerine, hadlerini bilerek konuşup davranmalarına neden oluyor. Batıda da herkes ‘kaliteli’ değil… Ama herkes kaliteyi biliyor ve neyin niçin kaliteli olduğunu anlıyor.