İktidarda olduğu için AK Parti’nin hem yapıcı hem yıkıcı eleştirilere maruz kalması çok doğal. Bu partinin ülkeyi muhtemelen daha uzun yıllar yöneteceği düşünüldüğünde durum daha da anlaşılır. Ne var ki herkes aslında bir muhalefet sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu biliyor ve bununla CHP’yi kastediyor. Ne de olsa siyaset ‘açıkta’ oynanan bir oyun. Herkes olan biteni görüyor, üzerine konuşuyor ve tartışıyor. İnsanlar kendi algı, bilgi ve değerlendirmelerinden hareketle tercihte bulunuyor. Sonuçta bu tercihler son on beş yılda AK Parti’yi istikrarlı bir biçimde büyütürken, CHP’yi giderek tıkanan bir siyasi muhafazakarlığa hapsetti.
***
Bu ayrışmada üç temel faktör rol oynadı. Seksen yıllık vesayetçi rejimin ideolojik ve işlevsel olarak çökerek günün toplumsal beklentilerine uyum gösteremeyecek hale gelmesi, boşluğu dolduran AK Parti’nin ideolojik bir kavgadan ziyade rasyonel bir hizmet politikası yürütmesi ve ‘merkez’ muhalefetin kendi zihniyet kabuğunu kıramayarak paralize olması.
Yaşanan dönemin iktidara alternatif çıkaramamasının ‘suçu’ herhalde AK Parti’ye yüklenemez. Siyasette her parti zaten ideal olarak kendisini alternatifsiz kılmak ister. CHP’nin vesayetçi rejimin ve Kemalist ideolojinin işlevsizleşmesi konusunda da yapabileceği pek yoktu. Ne de olsa aynı kökten beslenmiş, rejimin yarattığı imkanlar sayesinde büyümüş ve sistemleşmişti. Dolayısıyla kaderinin de vesayetçi rejimin paralelinde seyretmesi işin doğası gibiydi.