Ekonomide yanlışta ısrar edilmesi Türkiye’ye çok pahalıya mal oldu ve olmaya da devam edecek. Enerji maliyetlerinin yarıdan fazla ucuzladığı ve küresel sermaye hareketliliğinin arttığı bir dönemde, dinamik nüfusuna ve hinterlandı açısından elverişli kültürel birikimine rağmen ülke yeni bir atılım gerçekleştiremiyor. Çünkü artık bütçeyi daha iyi yöneterek elde edilecek marjinal fayda çok az. Ayrıca kamu giderek milli gelirin daha büyük kısmını harcıyor. Devlet büyüyor ve kaynakları verimli kullanmıyor. Dolayısıyla tek çıkış ‘yapısal reform’ denen değişim. Yani ihale ve iflas kanunlarını yeniden düzenleyen, emek piyasasında yasa dışı alanı ortadan kaldıran, kurumsal özerkliğe ve liyakate itibar eden ve tüm ekonomik yapıyı hukuksal güvence altına alan bir çerçeve…
Hükümet ise aksi yönde gidiyor. Hukuksal zemin belirsizlikler içeriyor, Merkez Bankası’nın kurumsal itibarı zedeleniyor ve iş dünyasında fırsatçılığı öne çıkaran bir keyfilik ekonomiye hakim oluyor. Sonuçta siyaseten öngörülebilir olmayan bir ülke algısına, ekonominin de öngörülemez olduğu tespiti ekleniyor.