Darbe girişimi toplumsal patolojinin zirve yaptığı noktaydı. Gelip geçti… Kendimizden haklı olarak memnun kaldık. ‘Millet olduk’ derken bugüne dek millet olamadığımızı itiraf etmiş olduk… Bunlar sağlıklı gelişmeler. Ne var ki Türkiye’nin gerçekliği bu arada değişmedi. Hâlâ aynı temel sorunlarla karşı karşıyayız ve bunlardan biri giderek acil hale geliyor.
Darbenin bastırılmasından hemen sonra yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı beş saat sürmüş, açıklama yapılmadan Bakanlar Kurulu’na geçilmiş ve nihayet gecenin on ikisinde Cumhurbaşkanı halka seslenmişti. Açıklanan tek karar Olağanüstü Hal ilanıydı. Ancak Erdoğan o konuşmasının bir bölümünü, başarısız darbenin hemen sonrasında Türkiye’nin kredi notunu düşüren Standart & Poor’s şirketine ayırmıştı. Gerçekten de bu kuruluşun not indirimi açık bir kötü niyet belirtisiydi. S&P’nin daha önce de defalarca ‘siyasi’ değerlendirme yaptığı, Türkiye’ye karşı önyargılı olduğu biliniyor. Nitekim bu nedenle Türkiye bu kuruluşu değil, Fitch ve Moody’s adlı kredi notu şirketlerini kendisine referans alıyor ve verilerini bu ikisi ile paylaşıyor.
***
Yani o geceki konuşmada Erdoğan’ın da dediği gibi S&P ‘bizim muhatabımız değil’… Ancak aynı Erdoğan Olağanüstü Hal’in ilan edildiği bu tarihi konuşmasında dakikalarca S&P’yi muhatap aldı, ona seslenerek tasarruf teşvikinden, mali disiplinden ve her zamanki gibi yollardan, köprülerden söz ederek Türkiye ekonomisinin ne denli güçlü olduğunu anlatmaya çalıştı.
Bu arada ‘reformlara devam edilecek’ de dedi… Oysa ge