Emlak kredisi faizlerinin indirilmesi için bankalara çağrı yapıldığında bazı banka yöneticileri “kredi faizlerinin düşmesi için mevduat maliyetinin azalması gerektiğini” söylemişlerdi. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde bu cevap üzerinde pek fazla durulmadı. Çünkü ne dediği çok açık ve faizin bizim canımız istiyor diye inemeyeceğini ortaya koyuyor. Mevduatın maliyeti, ona ödenen faiz ve ilave masraftan oluşuyor. Masrafı sineye çekseniz bile, ödemeniz gereken faizin en az enflasyon kadar, ama gerçekçi olarak ondan birkaç puan fazla olması lazım ki tasarruf sahipleri mevduatı döviz veya altına tercih edebilsin.
***
Eğer hükümet bu basit gerçeğin farkındaysa, faizlerin nasıl inebileceğini de biliyor olmalı. Türkiye’de kredi faizleri tabi ki tek rakamlı sayılara inebilir. Ancak tasarruf sahibine verilecek kar ile bu operasyonu uzun vadede götürmek için gereken ek maliyeti düşünürsek, tek çıkış yolu enflasyonun yüzde 5 olması. Aslında bunu deflasyonist maliye ve para politikaları ile yani piyasaları daraltarak gerçekleştirmek belki mümkün. Ancak o zaman da büyüme durur… Dolayısıyla asıl soru şu: Acaba büyümeyi yüzde 5’in üzerinde, enflasyonu ise yüzde 5’in altında tutabilecek ve ekonomiyi kalıcı ve istikrarlı bir yapıya oturtabilecek strateji var mı?
Eğer böyle bir strateji mümkün değilse, hedefleriniz arasında bir tercih yapmak, birisinden daha fazla fedakarlık etmek durumundasınız. Nitekim bugün Türkiye de onu yapıyor. Enflasyonun indirilmesi hedefini Merkez Bankası’na yüklerken aslında onu ikincil de kılıyor. Hükümetin bütün enerjisi ise büyümeyi olabildiğince ‘ayakta’ tutmak üzerine yoğunlaşıyor.