Bahçeli’nin aday olmama ve Erdoğan’ı sadece cumhurbaşkanlığı seçiminde değil, sonraki beş yıl boyunca da ‘bila bedel’ destekleme vaadi, beklendiği üzere hemen karşılığını buldu. İki liderin dili o denli benzeşikti ki, bunun müşterek bir hamle mi olduğu, yoksa zaman içinde Erdoğan ve Bahçeli’nin gerçekten birer ruh ikizine mi dönüştüğünü irdelemekte zorlanabilirsiniz. Erdoğan’ın da temel hedefi “Geçmişte partimiz çatısı altında olup da bugün dışarıda başka havalarda gezen” diye tanımladığı kişilerdi. Bunların AK Parti ile ilgili söz söyleme hakkının olmadığını öne sürdükten sonra şöyle devam etti: “Bunlar AK Parti olarak milletimizle birlikte verdiğimiz hayati mücadelede en küçük desteklerini görmediğimiz, karşı saflarda silüetleri beliren kişilerdir… Bu birlikteliği, beraberliği, dayanışmayı zedeleyenler bilsinler ki artık bu kervanın samimi yolcuları değildir. Biz bu yola çıkarken ahdederek çıktık. Bu ahitle çıkarken de sadakatin aslolan bir kavram olduğunu bilerek çıktık. Bu trenden düşenler, düştükleri yerde kalırlar… Siz hiç merak etmeyin. Türkiye’nin istiklali için hayatını ortaya koyarak çalışanlarla dikensiz bahçelerde kendi ikbali için yollara düşenlerin farkını milletimiz çok iyi biliyor. ” *** Bunlar gerçekten de ağır sözler. Karşıda bir muhatabın olmaması, belirsiz bir hedefe doğru kör ateş yapılmasının siyasi anlamı da ağır: Erdoğan, AK Parti tabanına hitap edebilecek bir adayın çıkmasından bariz şekilde çekiniyor.