Yetkileri tek elde toplayan ve denetlenmesi çok zorlaştırılan bir yürütmeyi savunmak zor… Belki ülkeniz tehdit altındaysa geçici bir süre için bu tür bir tedbir alma ihtiyacı duyabilirsiniz. Nitekim Cumhurbaşkanlığı sistemini savunanlar da böyle bir ‘beka’ meselemiz olduğunu öne sürüyorlar. Tabii öyle olsa bile sorunu kalıcı bir sistem değişikliğiyle çözmek zorunda değiliz. Ancak buna karşı da söz konusu tehditlerin hep devam edeceği, hiç bitmeyeceği söyleniyor. Türkiye’nin niçin böyle bir durumda olduğu ise Batı’nın ontolojik düşmanlığıyla açıklanıyor. Türkiye’yi ezeli ve ebedi bir beka meselesiyle karşı karşıya göstermenin yürütmeye birçok avantaj sağladığını görmek zor değil…
***
Gerçeklere dönersek, ne Batı’dan ne Doğu’dan kimsenin Türkiye’yi bölmek, parçalamak gibi bir derdi yok. Bu savın ne tarihsel ne de kimliksel temeli var. Nitekim Osmanlı’nın parçalanması da kendisini idame ettiremeyeceği belli olduğunda gündeme gelmişti. Ayrıca pratik açıdan kimse dünyanın bu bölgesinde sonradan başına bela almak da istemez... Ancak hem Batı’dan hem Doğu’dan güçlü aktörlerin Türkiye’nin özellikle dış politikasını kendi uhdeleri altına almaya hevesli oldukları ve bunun gerçekleşmediği dönemlerde Türkiye’ye doğrudan ve dolaylı baskı uyguladıkları da bir gerçek. Dolayısıyla bu baskılara direnebilecek ve söz konusu büyük güçlerin manipülatif siyasetini boşa çıkaracak bir yönetim sistemine ve onu destekleyen sosyoekonomik refaha ve toplumsal istikrara sahip olmamız lazım.