Ortağının kendisine dolaylı ültimatom çekmesi sonrası baskın seçime giden Erdoğan’ın hamlesine karşı muhalefet de şaşırtıcı bir hızla karşı adım atıyor. CHP’den istifalar sayesinde İYİ Parti’nin seçimlere girebilecek olması, çok aktörlü bir anlaşmaya doğru gidildiğini ima ediyor. Bu adımın karşılığı olarak Akşener’in cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçmesi ve muhalefetin tek aday göstermesi mümkün. *** Mesele o adayın kim olacağı ve herkesin kafasında tek bir sembolik isim var, çünkü siyasetin ‘nesnel’ tahlili bu konjonktürde sadece o kalibrede bir kişinin adaylığının iktidarı değiştirebilecek oy oranını sağlayabileceğini ortaya koyuyor. İktidar kanadı kişinin adını anmayınca bu ihtimal gerçekleşmez sanısıyla belki bir tür ‘büyü’ yapmaya çalışıyordur. Muhalefet ise belki ‘nazar değmesin’ istiyordur… Ancak herkes o adayın Abdullah Gül veya ona yakın evsafta biri olduğunu çok uzun zamandan bu yana biliyor. Meselenin temeli AK Parti’ye sempati, aidiyet ve desteklerini genel olarak sürdürmelerine ve Türkiye’nin AK Parti’nin ilk 10-12 yılındaki gibi bir yönetime ihtiyaç gösterdiğini düşünmelerine karşın, bugünkü koalisyon iktidarının keyfi ve antidemokratik uygulamalarını onaylamayan bir on puanlık seçmen kitlesinin varlığıdır. Bu grubun sosyolojik niteliği hakkında daha önce de yazma fırsatı bulmuştuk. Ortanın üzerinde oranda kentli, eğitimli ve gelirli bir genç kuşaktan söz ediyoruz. Küresel dünyaya entegre olmuş, demokratik normları yükselmiş, kendi kimliğine ve ideolojisine nesnel yaklaşmaya eğilimli, çocuklarını özgür ve ruh sağlığı yerinde bir toplumda yetiştirmek isteyen bir yeni muhafazakar kitle… AK Parti’nin ilk döneminin yarattığı koşullarda yeşerip serpilmiş, bireyselleşme ve zihinsel sekülerleşme yoluna girmiş insanlar… Siyaseten kandırılması, hamasetle ‘avlanması’ zor bir bilinç düzeyi… Hepsinin böyle olduğunu iddia etmek anlamsız olur.