Kürt meselesinin çözüm sürecine girilmesiyle birlikte ‘çatışma çözümü’ konusunda çalışan uzmanların da otoritesi arttı. Ders kitaplarında gördüğümüz, temel sosyopsikolojinin kurallarına dayanan belli başlı tespitler önemli ve derinlikli içgörüler gibi paylaşılabiliyor. Farklı vakalarda çözüm için uğraşmış olan kişiler bu deneyimlerini paylaşıyorlar ve sanki bunlardan doğacak, bir anda çözümü ‘doğru’ çizgiye oturtacak bir ‘üst bilgi’ beklentisi içinde olunabiliyor. Oysa bir yandan hiçbir çatışma diğerine tarihsel ve kültürel anlamda benzemediği gibi, söz konusu tarihselliğin coğrafya ile de yakından ilgisi var. Dolayısıyla her toplumsal çatışma ‘biricik’… Buna karşılık çatışma halleri arasında ortak noktalar ve benzerlikler de tabii ki mevcut, çünkü sonuçta insandan, insan ilişkilerinden söz ediyoruz. Bu benzerliğin daha pratik alanda aranması sadece zaman kaybına ve belki de gereksiz yanlışlara mal olabilir. Benzerliğin geçerli olduğu tek zemin zihniyet alanı… Her çatışma aslında bir ilişkiyi ve o ilişkiyi belirleyen, çoğunlukla karmaşık bir zihniyet bileşimini ima ediyor. Hepsinde somut bileşim farklı olsa da otoriter zihniyetin egemenliğini izlemek mümkün. Bu nedenle de ‘çözüm’ iki taraf arasındaki ilişkinin otoriter zihniyetin hâkimiyetinden çıkmasını, mümkünse demokrat zihniyete doğru kaymasını ama her vakada kendine has ve o topluma özgü zihniyet bileşimini yeniden üretmesini gerektiriyor.