Gülencilerin silahlı kalkışması bir toplumsal hastalığın nüksetmesine neden oldu. AK Parti iktidarında yeşeren özgüvenimiz bir anda buharlaştı ve Türkiye’nin küresel bir komplo karşısında olduğu tezine sarıldık.
Komplo teorilerinin popülerleştiği dönemler söz konusu toplumların kendilerini yenilmiş, çaresiz ve özgüvensiz hissettiği zamanlardır. Gülen olayı da bizi içimizden vurdu. Oysa örneğin PKK için böyle bir psikolojik arka plan oluşmadı. PKK Türkiye aleyhine işbirliklerine giren ama otonom hedefleri olan bir örgüt olarak görüldü. Gülen olayının temelinde ise etnik, dinsel veya ideolojik herhangi bir haksızlık, ayrımcılık yok. Bu grubu bir mafyatik suç örgütlenmesi olarak da betimleyemeyiz. Aksine muhafazakar toplumun bağrından çıkan, inancı bir taşıyıcı olarak kullanan, ilk etapta devlet içinden destek bulmuş olsa da elli yıllık süre içinde kendi mahareti ile karmaşık bir organizasyona dönüşen, devleti ele geçirmeye yönelik benzersiz bir ‘girişimcilik’ örneği…
Bunun bir komplo olmasını çok istiyoruz. Çünkü şimdiye dek hiçbir iç düşman bu kadar ‘bizden’ değildi… Hiçbir iç düşmanı bu kadar ‘kendimiz’ sanmamıştık. Bu nedenle komplo teorileri kuruyor ve bunu yaparak Türkiye’yi aşağıladığımızı, bu bakışın bizzat bizim gözümüzde Türkiye’yi ‘komploya uygun’ bir ülke kıldığını idrak edemiyoruz…