Propaganda yoluyla gerçekliği yansıtmayan algılar üretmek kolay. Hele karşınızda anlattığınız konuyu bilmeyen ama psikolojik olarak aynen anlattığınız gibi kabul etmeye hazır bir kitle varsa ve siz de ideolojik ayak bağlarınızdan ötürü gerçekliği çarpıtmaya eğilimli iseniz işiniz daha da kolay. Kürt meselesi etrafında bugün söz konusu türden bir ‘bilgilendirme’ ve tavır koyma faaliyeti ortaya çıkmış durumda. Esas olarak AKP alerjisi içinde olan birçok gazeteci ve akademisyen, yaşanmakta olan gerçekliği hiçe sayarak, aktivizm adı altında açıkça yalana dayalı önermeleri savunmayı içine sindirebiliyor.
Öte yandan aklı başında birçok kişinin vurguladığı üzere AKP
iktidarının tabii ki birçok eksiği ve yanlışı var. Ancak basit bir
gerçekle de karşı karşıyayız: Öncelikle Kürt meselesi bağlamında
AKP’nin doğruları yanlışlarından çok daha fazla. İkincisi AKP’nin
gerçekleşmiş doğruları ve bu yöndeki potansiyeli diğer siyasi
partilere kıyasla çok daha yüksek. Üçüncüsü çözüm sürecinin
bitmesinde AKP’nin rolü PKK/HDP’nin etkisinden çok daha az. Ve
nihayet bugün PKK’nın barış istemeyen iradesi AKP’de bu yönde var
olabilecek azami seviyeden bile çok daha üst seviyede.
Diğer bir deyişle bu basit gerçek şunu söylüyor: Eğer Kürt meselesi
çözülmüyorsa esas olarak PKK/HDP istemediği için böyle ve de eğer
bir gün çözülecekse bu ancak AKP üzerinden olacak. Çünkü barış ve
çözüm için iki zorunlu koşul bulunuyor: Kürt siyasetinin savaştan
vazgeçmesi ve AKP iktidarının barışı meşru kılan hukuki ve
toplumsal adımları atması.
Bu noktada her iki aktörün kendi varoluş özelliklerinin ne denli
belirleyici olduğunu görmekte yarar var. PKK/HDP’nin anlam dünyası
mücadele, çatışma ve savaş yoluyla hak elde etmeye dayanıyor. Barış
atmosferinde gelebilecek her kazanç aslında olabilecek olanın
altında bir kazanç olarak görülüyor. Çünkü ne de olsa karşı tarafın
razı olduğu bir kazanç bu… Demek ki eğer savaşa devam edilseydi söz
konusu kazanç daha da büyük olacaktı! Maksimalist stratejiyi
anlamlı kılan bu bakış gerçekte PKK/HDP’yi de paralize ediyor.
Gerçek hedef Kürtlerin hayat koşulları ve özgürlüğü olmaktan
çıkıyor, örgütün bu koşulları sağlama yolunda güç devşirme
kapasitesinin en üst noktaya çıkarılmasına dönüşüyor. Bu ise
neredeyse üst sınırı olmayan bir çıta… Ne var ki örgütsel kazancın
çıtası yükseldikçe Kürtler kaybedebiliyor. Kemalist devlet altında
denge bu yönde değildi. Örgütün kazancı halkın da kazancıydı. Ama
AKP yönetimi altında böyle değil…