Resmi ideoloji herkesi ‘laik ve Türk’ kimliği etrafında ‘çağdaşlaştırmayı’ hedeflemişti. Ancak bu ‘birleştirici’ yaklaşımın sonucu ülkenin ideolojik zeminde kutuplaşması ve sosyolojik olarak da ayrışması oldu. Çünkü rejimin farklılıklara tahammülü azdı ve herkesi ‘makbul vatandaş’ olmaya davet ederken, bir yandan da sosyoekonomik, kültürel ve siyasi alanda kimlikler arası ayrışmaya dayanan iltimas sistemini sürdürmekteydi. Böylece ortaya her biri kendi içinde bütünleşen ve diğerinden ayrışan iki büyük cemaat çıktı. Kürtler ise kendi kimlikleri etrafında siyasallaşarak üçüncü bir odak oluşturdu. Söz konusu toplumsal kırılma 1990’lara gelindiğinde kangren olmak üzereydi. Devlet/PKK savaşı ve 28 Şubat toplumun çivisinin çıktığının habercileriydi. AK Parti bu gidişatı tersine çevirdi… Tarihsel olarak çok kısa bir sürede Kürtleri içeren bir toplum tasavvuruna gelinmekle kalınmadı, laik ve dindar cemaatleri esneten, aralarında geçişlilik yaratan ve ikisinin ortasında melezleşmelere imkan tanıyan bir atmosfer doğdu. *** Rejimin genetiğine işlemiş olan kutuplaştırıcı siyaset, AK Parti sayesinde yumuşadı ve ilk kez kültürel/kimliksel manada merkezle çeper arasındaki mesafe kısalıp çeşitlendi. Ne var ki 2013 yılında başlayan savrulma 2016’ya gelindiğinde AK Parti’yi Cumhuriyet’in kuruluşundaki tek parti zihniyetinin vasat bir taklitçisi haline getirdi.