Yirminci yüzyılın son on yılı ve AK Parti’nin iktidar olması ile birlikte gelen dönem, toplumun bir bölümünü psikolojik ve ideolojik olarak yüz yıl öncesine götürmüş gözüküyor. Yeniden ‘kuruluş’, kimlik arayışı ve toplum olabilme sorunsalları ile karşı karşıyayız. Bunu yaratan iki önemli dış etken var. Biri Doğu’nun ve İslam’ın küresel kimlik kurucuları olarak yeniden dünya sahnesine çıkmasıdır. Küreselleşme dünyanın Batı’nın genişlemesine bağlı olarak tanımlanma evresini sona erdirerek, Batı dışı kimliklerin küresel etkilerini ‘hatırlamasına’ neden oldu. İkinci neden ise post modern eleştirinin Batı’nın tartışılmaz doğruluk ve haklılığını sona erdirmesidir. Böylece Doğu ve İslam yeni kuşak siyasi hareketler üzerinden ‘özgüvenini’ yeniden kazandı.
***
Bu durum Türk kimliğinden ziyade Müslümanlığın sembolik taşıyıcısı olan AK Parti iktidarı ile daha da pekişti. Ülkenin yönetimi artık küresel ve özgüvenli bir kimliğin taşıyıcısı olan hareketin elindeydi. Bir yüzyıl önce kaybedilmiş kavganın hesabını görme zamanı yaklaşıyor, tarih karşımızda ‘çiçek açıyordu’…
Bu ‘hayırlı’ gelecek tahayyülü coşku ile kucaklandı. Ne de olsa geçmişte zihinlere işlemiş olan aşağılanmalar hala içten içe kanıyordu. Maruz kalınan oryantalizmin ırkçılık kokusu veren yeni hali giderek haklı bir öfke uyandırmaktaydı. Buna yüzyıllardan bu yana gelen ezikliği, kavrukluğu yenme ihtiyacını ekleyebiliriz. İnsanların iç dünyasında ‘kim olduğumuzu’ gösterme, had bildirme ve böylece