Büyük güçlerin geçen iki yüzyılda uyguladığı ‘böl ve yönet’ stratejisi kolaydı. Taraflar arasındaki husumet ve uzlaşmazlıklardan yararlanarak gerilim ortamı üretiliyor, her aktörle ayrı ilişki kuruluyor ve adım adım aralarında kopuş sağlanıyordu. Küresel çok kutuplu dünyada ise, sizden coğrafi ve kültürel olarak uzak bölgelerde bu strateji artık rakiplere yarıyor. ‘Birleştir ve yönet’ anlayışına geçmek gerek ama bu da çok daha ciddi emek ve bilgi istiyor. Oysa dış politika alemi böyle bir zihniyete alışık değil… Üstelik size ‘uzak’ olan o bölgeleri kendi çeşitlilikleri ve iç dengeleri içinde hakkıyla anlamanız da zor.
***
Ortadoğu’da ABD’nin durumu bu… Buna risk almak istememeyi de ekleyelim. Sonuç Ortadoğu’da en fazla söz sahibi olması gerektiği varsayılan bu gücün işlevini yerine getirememesi ve böylece bir ‘boşluk’ yaratmasıdır. Söz konusu boşluk ise, ahlaki kriterlere önem vermeyen ve yayılmacı bir tutum izleyen Rusya ve İran tarafından dolduruluyor.
Bu tablo Türkiye için bir açmazı ifade etmekte. İdeal durum ABD’nin kendi işini doğru yapabilmesiydi ama yapamıyor. Öte yandan Rusya ve İran ile gerçek işbirliği hayalleri kurmak sadece kendimizi aldatmak olur. Ancak Türkiye’nin kenara çekilip beklemek, olanı seyretmek gibi bir lüksü de yok. Ortadoğu’nun nasıl şekilleneceği Türkiye’nin belki bütün bir yüzyıl hangi sorunlarla ve avantajlarla yaşayacağını belirleyecek.