Referandum atmosferi sosyolojik çalışmalar yapanlar açısından değerli bir laboratuvar ortamı sunuyor. Sanki özel olarak hazırlanmış ve kontrol altındaki koşullarda, toplumu kimlik ve yönetim testine sokan bir ‘stres yüklemesi’ yapıyoruz. Aslında referandum sonucu ne olursa olsun AK Parti iki yıl daha yönetmeye devam edecek. Tek fark, ‘Evet’ çıkarsa HSYK’nın Cumhurbaşkanı tarafından yeniden tanzim edilmesi ki bunu tartışan bile yok. O zaman olayın böylesine hayat memat meselesi haline gelmesinin zemini ne? Görünen o ki söz konusu ‘stres’ Türkiye siyasetini bir yandan kimlikleştirirken, diğer yandan kimliksel çözülmeye sürüklüyor ve bu iki olgu farklı cenahlarda yaşanıyor.
***
Şöyle ki CHP ve HDP tabanında kimlikleşme bu siyasi ortam sayesinde tahkim oluyor. Nitekim eğer sandığa giderlerse bu iki parti seçmeninin en az yüzde 95 oranında ‘Hayır’ diyeceği anlaşılıyor. Buna karşılık AK Parti ve MHP tabanında bölünme var. AK Parti’nin yüzde 80’i ile MHP’nin yüzde 25’i birbirine son derece benzeyen kaygı ve algılara sahipler. Buna karşılık AK Parti’nin yüzde 15’i ile MHP’nin yüzde 60’ı da birbirine çok yakın tutum sergiliyorlar. Rakamların ima ettiği üzere geri kalanlar şimdilik ‘belirsiz’ kategorisinde…
Toplumsal zeminde yeni bir uzlaşma ve ayrışmayı ifade eden bu iki gruptan büyüğü Türkiye toplumunun yüzde 43’üne karşılık geliyor ve ‘milliyetçi muhafazakarlığı’ temel alan bir sağcılığın ilk işaretlerini veriyor. Toplumun yüzde 15’ine tekabül eden ikinci grup ise ileride ‘demokrat muhafazakarlığı’ taşımaya müsait bir arayışta gibi duruyor. Tahmin edileceği üzere ilk grup ‘Evet’, ikincisi ‘Hayır’ tarafında ama grupların siyasi ve ideolojik niteliklerini verecekleri oydan hareketle tanımlamak doğru olmaz. Önemli olan ne yönde oy kullandıkları değil, niçin o yönde kullandıkları…