Adaleti temsilen çeşitli tarihsel kişiliklere mal edilen bir hikâye vardır. Bir ekmeğin iki kişi arasında nasıl adil bölünebileceği sorulduğunda söz konusu akil insan kişilerden birinin ekmeği ikiye bölmesini, diğerinin ise ilk tercihi yapıp istediği parçayı almasını önermiş. Bu meselde geçen adalet kavramını genişleterek bir toplumda yetki kullanımının da benzer bir bakışa muhtaç olduğunu düşünebiliriz. Eğer yetkiyi kimin kullanacağı belliyse, o yetkinin sınırlarının bir başkası tarafından çizilmesi gerekir. Meseleye dönersek iki kişiden birinin hem ekmeği bölüp hem de ilk tercihi yapması kabul edilemez. Çünkü eğer kötü niyetli ise ekmeğin neredeyse tümünü kendisine alabilir. Aynı durum yönetim erkinin paylaşımında da geçerli olmalı. Aynı iradenin hem kuralı koyup hem de tasarruf hakkını elinde bulundurması diktatörlük benzeri yönetimlere yol açabilir.
Nitekim modern toplumlarda siyasi sistemlerin mantığı kuvvetler ayrılığı ilkesine gönderme yapar. İdeal olan durum iradenin sınırını çizen erk ile o iradeyi kullanacak olan erkin birbiriyle olabildiğince ilişkisiz hale getirilmesidir. Diğer bir deyişle yasama ile yürütmenin birbirinden ayrışması… Parlamenter sistem bunda çoğu zaman aciz kalır.