Geçen günlerdeki bir yazımda OHAL’in altı kez daha, yani eğer cumhurbaşkanlığı seçimi daha öne alınmazsa, 2019 yerel seçimlerine kadar uzatılacağını söylemiştim. Stratejik gözüken bu tercihin birkaç nedeni olabilir… Biri OHAL’in daha önce kalkması durumunda hükümetin bir anda büyük bir yönetim kaosu ile karşılaşma ihtimali. Bir diğeri OHAL ortamında yargı üzerinden atılan adımlarla ülkeye yönelik tehdit algısının yüksek tutulabilmesi. Nihayet basının ‘lafını yutmasını’, ya da asparagas yayınların cezasız kalmasını sağlayan kuşatıcı atmosferin de OHAL sayesinde pekişmesi. Ne var ki bu stratejinin yürütülebilmesi için çok basit bir önkoşul var: Ekonomi iyi gidecek, vatandaş yaşantısından memnun olacak, öyle ki başka alanlarda şikayeti veya itirazı olsa bile ekonomik istikrarın bozulmamasını tercih edecek. Bunu ancak yüksek büyüme ve istihdam ile sağlayabilirsiniz, ama sırf tüketim ve kamu harcamaları sayesinde büyüyorsanız iki yılı taşımak hiç kolay olmaz. Çünkü bu büyüme politikası enflasyonu ve dolayısıyla faizle dövizi yüksek tutacak ve sizi daha da fazla kamu harcaması yapmaya itecek ve bir kısır döngüye sokacaktır. *** Çare iki yerden gelebilir… Biri ihracat, ama buna da fazla bel bağlayamayız, çünkü kapasite fazlası olan alanlarda ihracatı ilk etapta artırmak mümkün olsa bile, dış ticaret bazlı bir büyüme bu amaca yönelik yatırıma, o da ithalata mahkum. Diğer deyişle, Türkiye’nin ihracatla büyüyen bir ülke olabilmesi için, önce ihracata yönelik yatırımlarını ve dolayısıyla ithalatını daha üst düzeye çektiği bir dönemden geçmesi lazım. Demek ki hükümeti az sorunla seçimlere taşıyacak sürecin olmazsa olmaz koşulu dış finans akımının ve genelde yatırımların devam etmesi.