Koalisyon görüşmelerinin derinliğinde dramatik bir denge yatmaktaydı. CHP bu işbirliğini ‘siyaseten’ çok daha fazla istedi, çünkü tek başına iktidar şansı olmadığı gibi, AKP ile ortaklık dışında böyle bir imkânı yok. Ama aynı CHP ‘ideolojik’ açıdan koalisyonu bir türlü hazmedemedi. Bu hazımsızlık AKP’lilerin açıkça ifade ettikleri türden bir rasyonaliteyi ifade etmiyor. AKP’liler CHP ile koalisyona ‘ne gerek var’ ya da ‘iktidara bunları niye kendi elimizle ortak edelim’ tavrı içinde baktılar ve bu düşüncelerini gizlemediler. Oysa CHP’liler için bu işbirliği ideolojiye ihanet anlamına gelen bir duygusallığa karşılık geldi. Kendilerini yenmiş ve hatta ‘ezmiş’ olan rakiplerinin himmetiyle iktidarın ucuna ilişmek ve buna karşılık onların meşruiyetini kabullenmek, laik kesimin kolay hazmedebileceği şey değildi. Ancak bunu yüksek sesle de söyleyemediler, çünkü kendi zayıflıklarının ve yenilgilerinin itirafı olacaktı…
Dolayısıyla bütün süreç boyunca AKP ‘kaba’ bir hesaplama içindeyken, CHP ‘ince’ bir ikircikliliğin pençesinde kıvrandı. Bunun sonucu koalisyonu mümkün olmaktan çıkaran esas tartışmanın alt metninde okunabilir. Kısa vadeli bir ortak iktidar düşünüldüğünde içerikteki uzlaşmazlık noktaları anlamını yitirmişti, çünkü ideolojik farklılıklar bir kenara konabilmekteydi. Yüzeyde ‘koalisyon niye gerçekleşmedi’ sorusunun yanıtı olarak ‘süre’ meselesi gözüküyordu. AKP bir yıllık, CHP ise dört yıllık bir ortaklığı istiyordu. Bir yılın CHP için kabul edilemez olduğu açıktı, çünkü hem kendisini seçmene göstermek, hem de AKP’ye payanda olma suçlamasından kurtulmak için en az 2 yıla ihtiyaç vardı.