Siyasetin kutuplaşması herkese yaramakla birlikte, bundan en çok yararlananın AK Parti olacağı açıktı. Çünkü ülkede yüzde yirmiye yakın parti bağımlılığı olmayan, istikrar ve huzur odaklı bir kitle var. Kutuplaşma bu kitlenin riski minimize etme arayışını tetikledi ve her kritik seçimde daha öngörülebilir olan AK Parti iktidarını yeğlemesine neden oldu. *** Ne var ki siyasi kutuplaşmanın ‘niteliği’ bu süreçte sabit kalmadı. Söz konusu ‘değişken seçmen’ açısından kutuplaşma bildik iç siyaset jargonu ve ideolojik konumlar arasında yaşanıyordu. Bir tarafta devlete ve resmi ideolojiye yakın muhalefet, diğer yanda çeperden gelen reformist nitelikli iktidar arasında tercihin, istikrarı sağlayabildiği sürece daha ziyade ikinciden yana olması çok doğaldı… Ancak son bir yıl içinde bizzat iktidar yani AK Parti ile, devletçi muhalefet yani MHP birleşme yoluna girdi. Ortaya ‘millici’ bir koalisyon, reformist niteliği hemen hiç kalmamış bir yönetim anlayışı ve devleti öne çıkaran bir bürokratik mekanizma çıktı. Muhalefet ise bir kanadı çok cılız ve yetersiz, diğer kanadı darmadağın bir ‘seyirciye’ dönüştü. İyi Parti bu cenaha bir hareketlilik getirse de, bunun ne denli kalıcı etki yapacağı şimdilik belirsiz… Dolayısıyla yüzde elliyi şart koşan bir seçimde esas belirleyici olacağı aşikar söz konusu yüzde yirmilik grup şu an siyaseten boşlukta kalmış gözüküyor. Ancak iktidar cenahı onları ‘ağın içinde tutmak için’ sınanmış ve başarılı olma ihtimali yüksek bir strateji uyguluyor.