Sivil toplum geleneğinin Batılı ülkelerde gelişmiş olması şaşırtıcı değil. Kamusal alana sıradan vatandaşların örgütlü müdahalesi anlamına gelen bu olgu, asgari bir özgürlük ortamına ve hukuki güvenceye muhtaç. . . Bu da sadece demokrasilerde mümkün. . . Türkiye ise bu demokrasi seviyesinden hazzetmeyen bir Cumhuriyet deneyimine hapsolmuş durumda. Devletin toplum üzerinde ideolojik ve güç tahakkümü kurabildiği, farklı cemaatleri birbirine karşı kullanabildiği, kamusal alanı kendine ait gördüğü ve makbul vatandaşlığın dışına çıkan bireyselleşme türlerinden hazzetmediği bir rejim altında yaşıyoruz. Böyle bir ortamda vatandaşların sivil toplumculuğa soyunması başlı başına bir güvenlik sorunu olarak algılanabiliyor ve bireyler de böyle bir riski yüklenmek için neden göremiyorlar.