Demokrasi kavramı, üstelik bugünkü ile neredeyse aynı içerikle, birkaç bin yıldır bizlerle birlikte. Defalarca denenmiş, uzaklaşılmış ve yeniden dönülmüş bir normlar dizgesi ve yönetim biçimi. Görünen o ki hem istenen, hem de becerilemeyen bir olgu. Nitekim neredeyse gelmiş geçmiş bütün düşünürler demokrasiyi diğer yönetim biçimlerinden daha makbul bulmuş, ancak uygulanabilirliği konusunda kuşku belirtmekten de uzak durmamışlar. Karar mekanizmasında pratik zorluklar ve karar sürecinin yavaşlığı gibi olumsuz addedilen özellikler dışında, öne sürülen esas gerekçe halkın ‘cehaleti’ olmuş. *** Toplum için neyin iyi ve doğru olduğunu bilmek herkesin harcı değil. Gerçi sonradan liberalizm ‘herkes kendisi için doğruyu bildiğine göre toplumsal doğru kendiliğinden ortaya çıkar’ önermesini yapmış ama bu beklentinin doğrulanması için gerekli koşulların neredeyse hiçbirinin gerçekçi olmadığını dikkate almamış… Sonuçta insanlık hala ‘toplum için en iyi ve doğru olana nasıl ulaşırız’ konusunda anlaşamıyor. Demokratlıktan hareket eden çözümler ise başarılı olmakla birlikte henüz kapsamlı bir ideolojik bütünlüğe oturmuş değil ve ancak geçmiş kültürel ayak bağlarını koparabilen kurumsal ortamlarda netice veriyor. Öte yandan kimsenin demokratlığın gelişmesini ve sistemleşmesini bekleyecek zamanı yok. Hayat devam ediyor… Yönetimi ellerinde tutanların tehditleri bertaraf etmek, ülkeyi büyütmek, güçlendirmek, iktidar odaklarını tahkim etmek gibi hedefleri var.