Sizden binlerce kilometre uzakta, üstelik doğal kaynakları göreceli az bir başka ülke için ne kadar ‘fedakârlık’ yapabilirsiniz? ‘Tek kutuplu’ dünyaya geçildikten sonra ABD kamuoyu kendisine bu soruyu sormaya başladı. Oysa bu ‘yeni’ dünyanın, lider ülke ABD için daha büyük sorumluluk ve sahiplenme getireceği beklentisi hiç de az değildi. Ne var ki ABD söz konusu geçişe uyum sağlayamadı. *** Soğuk savaş döneminde dünyayı ‘içeriden’ tanımak gerekmiyor, güç ve çıkar dengesi ABD’yi kendi cenahının rakipsiz ‘iradesi’ kılıyordu. Oysa tek kutuplu dünya karmaşık, sosyale ulaşmayı zorunlu kılan, farklılıkların yönetilmesini gerektiren bir bağlam üretti. ABD ise özellikle ‘doğu’ toplumsal yapı ve kültürüne nüfuz etmekte zorlanıyordu. Geçmişte Vietnam, ardından Afganistan ve Irak yanlışları da buna eklendiğinde, ABD toplumu korumacı bir anlayışa kaydı. Dolayısıyla eğer İslami kimlik ve semboller etrafında şekillenen bir küresel terörle karşı karşıya kalınmasaydı, ABD’nin Suriye’yi ‘kendi haline’ bırakma ihtimali çok yüksekti. Irak enerji açısından ‘stratejik’ bir öneme sahipti ama bunu Suriye için söylemek zordu. Bu ‘isteksiz müdahale’ hali ABD’nin Suriye’de attığı her adımda görüldü.