Tarihsel bir meselenin bugünün siyasetine konu olması durumunda yara almadan kalması toplumsal olgunluk gerektiriyor ve bizim henüz o noktada olmadığımız açık. Bilinçli ‘körlük’ ve ‘sağırlık’ sayesinde, basit bilgiler bile defalarca ortaya konulmasına rağmen yok addedilebiliyor veya çarpıtılarak kullanılmaya devam ediliyor. *** Örneğin Ermeni tehcirinin ardındaki ‘niyet’ meselesi konuşulurken, Talat Paşa’nın her yöreyi aylık raporlarla denetlediği, yerleşimlerdeki Ermenilerin aile aile listelerini takip ettiği, her yerleşimde toplam Ermeni mevcudunun yüzde beşe indirilmesi için direktif verdiği es geçilebiliyor. İttihat Terakki merkezinin, Teşkilat-ı Mahsusa’nın ve tehciri ‘organize’ eden Dahiliye Nezareti birimine ait arşivin niçin yakılmış olduğu sorusu sorulmuyor. İngilizlerin Malta’ya götürdüğü zanlıların ise ‘beraat’ ettiği söylenebiliyor. Oysa bu kişiler yargılanmadan salındılar. Çünkü uluslar arası hukuk bir devletin kendi vatandaşlarına karşı uyguladığı insan hakkı ihlalinin nasıl yargılanacağına dair belirsizdi ve ayrıca Osmanlı devleti söz konusu zanlılarla ilgili hiçbir bilgi paylaşmadı. Oysa soykırım bireysel bir suç olarak tanımlanıyordu ve bu bilgiler olmadan yargılama da yapılamazdı. Sonuçta zanlılar İngiliz esirlerle mübadele edildiler… Bilinçli yüzeysellik de çok yaygın. Örneğin ‘Ermenilerin isyan etmesi için bir sebep yoktu’ diyebilen bir yazar, hemen sonraki cümlede Berlin Anlaşması’na göre Ermenilerin yaşadığı bölgede ıslahat yapılması ve asayişin sağlanması maddelerine atıfta bulunabiliyor.