Hiçbir iktidar yönetirken denetlenmekten hoşlanmaz. Demokrat zihniyete yakın olanları bile işi yaptıktan sonra denetlenmeyi ‘uygun’ bulurlar. İktidar, kafanızdaki hayalleri gerçekleştirmek ve temsil etiğiniz kesimlerin talep ve ihtiyaçlarını tatmin etmek üzere elde edilmiş bir şanstır. Bu nedenle hükümetlerin iktidar süresince denetlenmeyi asgariye, mümkünse sıfıra indirmek üzere uğraşmaları yadırgatıcı bir olgu değil. Hele konjonktür uygunsa, örneğin bir savaş halinin eşiğinde iseniz, ya da bir darbe girişimini henüz atlatmışsanız, denetimden meşru olarak da kaçınmak mümkün hale gelir ve bu fırsatı kullanmak istemeyecek bir iktidar nadirattandır… Türkiye’de de hem darbe girişimi oldu, hem de hükümetin ‘beka meselesi’ söylemi ile milliyetçi duyarlılığı yüksek tutma stratejisi halkta karşılık buluyor. Ayrıca Meclis de hem AK Parti çoğunluğuna sahip, hem de yeni tüzük sayesinde daraltılmış bir alana sıkışmış durumda. Böylece OHAL ‘normalleşiyor’ ve hükümet istediği miktar ve içerikte kararname çıkartarak ülkeyi yönetiyor. Buna HSK üzerindeki etkiyi de eklersek, iktidarın denetlenmeden ‘işini’ yapma imkanı doğuyor ve hükümet de bunu fazla düşünmeden kullanıyor. Doğrusu tüm iktidarlar için çok hoş bir hayal… Ne var ki hükümetlerin seçimle iş başına geldiği temsili bir demokrasiye sahipseniz, bu durum apaçık bir ikilem de yaratıyor. Denetlenmeden iş yapma yeteneğini artırma, iş yapılan alanları genişletme isteği, bürokraside belirli temayüller, kurallar ve bunları destekleyip meşrulaştıran kanunların ortaya çıkmasını ifade ediyor.