Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtik ama bunun nasıl bir siyasi ortamı ifade ettiği konusunda fazla kafa yoramadık. Meclis çoğunluğuna da hakim olan bir cumhurbaşkanının her istediğini yapabileceğini öngörüyor, denetimsizliğin yozlaştırıcı bir etkisi olabileceğinden kuşkulanıyoruz. Bugünün dünyasında Türkiye ölçeğinde ve karmaşıklığında bir ülkenin tek merkezli bir sistemle yönetilemeyeceğinin, buradan doğru kararlar çıkmama ihtimalinin daha fazla olduğunu da görüyoruz. Ancak bütün bu kaygılar henüz teknik düzlemde ifadesini buluyor. Oysa cumhurbaşkanlığı sistemi siyasete çok farklı bir boyut da getirmekte… Düşünün ki tek bir kişiyi tüm korkuları, hayalleri ve arayışları ile birlikte devletin başına getiriyoruz. Bu kişinin ideolojisi, anlam dünyası ve zihniyeti bir anda ülkenin gidişatı açısından hayati bir unsura dönüşüyor. Eğer cumhurbaşkanlığı adaylarını bütün bu yönleriyle tanıyabilirsek pek de sorun yok… Ama zaten cemaatçi bir toplumsanız, adayların karşılıklı ithamlarıyla ilerleyen düzeysiz bir siyasi kültürünüz varsa ve medyanız da tetikçi kıvamındaysa, gerçek bir tartışma yapılması mümkün olmuyor. Böylece siyaset karşılıklı gizli nefrete dayanan bir kimlik çekişmesi olarak yaşanıyor. *** Parlamenter sistemde bu daha taşınabilir bir durum, çünkü ne de olsa Meclis’in etkisi daha fazla. Oysa cumhurbaşkanlığı sisteminde söz konusu bilgisizlik hayati öneme sahip.