Hükümetin Türkiye’nin siyasi sistemini dönüştürme stratejisi geçmişte ‘normalleşme’ kavramına oturtulmuştu. Kendisine “demokrasi” derken her türlü özgürlükçü açılımı darbelerle engelleyen ve hukuku vesayetin bekçisi kılan eski yönetim anlayışının günümüzde “normal” sayılması mümkün değildi. AK Parti kendisini anormalden normale geçişin taşıyıcısı ve yeninin temsilcisi olarak sundu. Halkı bilinçsiz ya da yanlış bilince saplanmış bir yığın olarak gören ideolojinin yerine, toplumun doğal düşünsel ve inançsal arka planını hâkim kılmak bu değişimin ana unsurlarından biriydi. İçe dönük ve korunmuş bir merkezin çeperden gelen yığınsal talepleri taşıyan yaygın bir nüfuz ağına dönüştürülmesi de öyle…
***
Bu dönüşüm dinamiği toplumun ruh haline de iyi geldi. Normalleşme sayesinde tercihlerinin hayata geçtiğini, kamusal alana yansıdığını gören insanlar doğal olarak kendilerini ‘normal’ kategorisine soktular. İslami kesimin yükselen özgüveni, bu normallik ölçütünün varlığından ve bizatihi normalleşme olarak yaşanan değişimin rehabilite edici etkisinden beslendi. İçinde olduğumuz küreselleşme dönemi ve postmodern eleştiri literatürü de bu algıyı destekledi.