Ülkenin beka mücadelesi içinde olduğunu öne sürmenin, çözümü ise ‘yerli ve milli’ olanda aramanın sayısız yararları var. Örneğin yerli ve milli olmayan kişi, grup veya kurumların malına mülküne el koyabilir, hareket alanını kısıtlayabilir, ona hayat imkanı vermeyebilirsiniz. Böylece yerli ve milli olmayanlardan yerli ve milli olanlara mal mülk transferi gerçekleştirebilir, Türkiye’yi daha güvenli ve ‘ileri’ bir ülke haline getirebilirsiniz. Ayrıca bu sayede etnik ve mezhepsel çeşitliliği kısıtlayabilir, yerli ve milli sayılamayacak farklı kimliklere sahip insanların başka ülkelere göç etmesini sağlayarak, daha saf bir etnik karakter kazanılmasına hizmet edebilirsiniz. Eğer gerekirse mal mülkü müsadere edilen bu insanların zaten yabancı uşağı veya vatan haini olduğunu söyleyerek hem yapılanları meşru kılmaya çalışabilir, hem de beka tehlikesinin ‘gerçek’ olduğu algısını pekiştirebilirsiniz… *** AK Parti böyle davranan bir parti hiç olmadı. Aksine özgürlükleri, çoğulculuğu öne çıkardı ve sahiplendi. Kürt kimliğini tanımanın ötesine geçti, Dersim’in devletçe hatırlanmasını sağladı, Gayrımüslim azınlıkların on yıllardır el konmuş mallarının hiç olmazsa bir kısmını sahiplerine iade etti. AK Parti hiçbir zaman demokrat zihniyeti derinlemesine benimsemiş bir hareket de olmadı… Ama demokratik değerlerin kıymetini bildi ve demokratikleştirici bir siyasi/toplumsal aktör olarak Türkiye’de Kemalist vesayeti bitiren, kamusal alanı çeşitliliğe açan bir çizgi izledi. Ancak 2014-15 yılları pek beklenmeyen yeni bir tomurcuklanmaya tanık oldu. Sonrasında ‘yerli ve milli’ kriterler olarak sahaya yansıyacak uygulamaların zemini o dönemde belki de henüz masum sayılabilecek gerekçelerle atıldı.