Koca bir imparatorluk geçmişinden gelen bir halkın bugünün başarı veya başarısızlıkları karşısında dingin, serinkanlı, mütevazi ve olgun davranmasını bekleriz. Ne de olsa gücün ve güçsüzlüğün sınırlarını tatmış bir toplumdan söz ediyoruz. Ne var ki Osmanlı dünyası bu duyguyu vermekte yetersiz kaldı. Çünkü güç devletle halk arasında paylaşılmadı… Devlet güçlü, halk güçsüzdü ve Müslüman cemaatle manevi bağı sağlayan tek etkinlik cihad, yani fetihlerdi. Devletin ‘İslam’ın bayrağını’ yeni yerlerde dalgalandırması, toplumsal hiyerarşinin tepesinde yer alan Müslüman cemaat için onur vesilesiydi. *** Bu durum Cumhuriyet’te de değişmedi. Halen devletle laik veya İslami cemaatleri yakınlaştıran, halkın kendisini özne hissedebildiği belki de tek olay askeri başarı. Bu nedenle ‘Mehmetçik’ ve ‘ordu-millet’ metaforları cazibesini kaybetmiyor. Aynı nedenle Afrin harekatının bir ‘zafer’ olarak tarihe geçmesi arzulanıyor, geçmişin fütuhat dürtüsünün genetik bir kod misali bugünü de belirlediğine inanılmak isteniyor. Bir yazıma gelen okuyucu yorumu söz konusu ruh halini çok iyi yansıtmakta: “Bizler yıllardır bu anı bekliyorduk.