Dış düşmanlarla veya ‘üst akıllarla’ mücadele kendi içinizden çıkmış hastalıklarla boğuşmaktan çok daha rahatlatıcı. Dış düşman karşısında kendinizi onurlu ve temiz hissedersiniz. Küçük hesapların üzerini örter, topluca arınır, kolayca kendinize bir ‘milli duruş’ üretebilirsiniz. Oysa kendi hastalıklarınızla yüzleşme sizi utandırır, küçülmüş ve kirlenmiş hissettirir. O hastalıktan kendinizin de bir miktar nasiplenmiş olduğunuzu itiraf etmek istemez, ama bu gerçeğin yükünden kurtulamazsınız. Bu noktada ‘dış düşman’ veya ‘üst akıl’ Hızır misali imdada yetişir. Kendi hastalıklarınızı bunların uzantısı yapar rahatlarsınız. Ama yüzleşmeden kaçtığınız için aynı hastalıkları yeniden üretmekten kurtulamaz, gizlice bunun olacağından korkar, tedbir olarak ‘dış düşman’ masalını sürekli hale getirirsiniz. Böylece bir bütün olarak, kimliğiniz ve geleneğinizle kendinizi hasta kılmaya doğru gidersiniz…
***
Örneğin darbenin arkasında ABD olsun isteği böyle bir şey. Bu arayış ‘gerçekten de’ ABD’nin darbeyi desteklemiş olma ihtimalinden bağımsız. Nihayette böyle bir ihtimalin üzerine gidilir ve kanıt varsa da açıkça ortaya konur. Darbenin arkasında ABD’nin olup olmaması yaşananları değiştirmiyor… Ama yaşananların anlamını değiştiriyor ve biz bunun peşindeyiz. Darbeyi ABD yapmış olsun ki biz de iç dünyamızda rahatlayalım istiyoruz. Sonrasında Gülen’i ABD’nin küçük yaştan seçip desteklediği masallarına kadar işi götürebilir ve belki birkaç sene içinde kendi sorumluluğumuzu tümüyle unutabiliriz.