Avrupa Parlamentosu’ndan çıkan “Türkiye ile müzakereler dondurulsun” kararının hukuki bağlayıcılığı yoksa da Avrupa’da Türkiye’ye karşı oluşan eğilimin gösterge değeri var.
Malum; bağlayıcı kararı üye ülkelerin devlet başkanlarından oluşan Avrupa Konseyi verecek.
Hem ülke menfaatlerini, hem AB’nin geleceğini düşünmek durumunda olanlar Türkiye’den kopan AB’nin güdük kalacağını da bilirler. Raportör Kati Piri’yi düzeltecek olan devletler ve gerçeklerdir.
Türkiye kendini çok açık ifade ediyor aslında. Hep etti.
Müzakere eden diğer ülkelerden ve prosedürden farklı olarak Türkiye’ye “seni normal üye yapmayalım, stratejik ortak yapalım” dendiğinde ayrımcılığa razı gelmedi.
İkinci sınıf tutulmaya, efendi-uşak ilişkisini sürdürmeye niyeti olmadığını bilakis eşitler arası bir ilişki istediğini, aksini kabul etmeyeceğini açıkça söyledi.
Aynı şekilde Avrupa ülkelerinin teröre verdiği desteği, insan hakları konusundaki ikiyüzlülüğünü, İslamofobinin, ırkçılığın zararlarını ve çirkinliğini Avrupa’nın yüzüne vurdu.
Ekonomik krizleri, Brexit’le görünür olan küçülme eğilimini, yanlış Ortadoğu politikasını yapıcı dille eleştirdi, öneriler sundu.
Devlet-Birlik diyalogu dışında da giderek düşen bir seyir var AB’ye üyelik konusunda. Türkiye kamuoyu kızgınlıktan bıkkınlığa ve şimdilerde umursamazlığa doğru yol alıyor. AB’ye destek, tarihin en düşük seviyesinde.
AB Türkiye için bir “arzu nesnesi” değil artık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın“bizim için halkın iradesi önemlidir” derken kastettiği budur. Bunu diyen lider, 15 Temmuz gecesi halka darbeye direnme çağrısı yaparken “Hayatım boyunca halkın gücünden daha büyük güç görmedim ben” diyen liderdir.