1 Kasım seçimleri 7 Haziran seçimleriyle birkaç noktada benzeşiyor. Seçimin Sykes Picot anlaşmasının yüzüncü yılında haritalar yeniden yırtılırken, coğrafyanın kaderiyle Türkiye’nin kaderinin bir kez daha kesiştiği bir zamanda yapılıyor olması, benzerliklerin ilki. Sandıktan çıkacak sonuç Türkiye’nin uzun vadede geleceğini belirleyecek çünkü. 1 Kasım uzayacak yüzyıl olacak. Ve elbette her birimizin, çocuklarımızın, onların çocuklarının kaderi etkilenecek bundan.
Bu denli önemli bir seçim yapacağız. Güçlü ve dirayetli bir hükümetle mi yönetilmek istiyoruz bu zor zamanlarda, yoksa karar alamayan, aldığı kararı uygulayamayan, devlet sırrı niteliğindeki bilgilerin laf olsun diye ortalığa döküldüğü, paralel çetenin en kritik kurumlarda cirit attığı, PKK vesayeti altında bir hükümet mi istiyoruz?
7 Haziran’la bir diğeri benzerlik ise sandıktan çıkacak yüzde 1’lerin, hatta yarımların, çeyreklerin bile bir kez daha sonucu belirleyecek bir nitelik kazanmış olması.
7 Haziran’ı kritik kılan HDP’nin barajı aşıp aşamayacağı idi. 1 Kasım’ı kritik kılan ise AK Parti’nin tek başına hükümet kurup kuramayacağı.
Bu kez kamuoyu araştırmaları AK Parti için sınırda seyrediyor çünkü. Olursa kıl payı, olmazsa kıl payı.