“Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğine zarar vermeyi amaçlayan ayrılıkçı gündemleri, reddetme kararlılıklarını ifade etmişlerdir.”
Bu cümle, hafta sonu gerçekleşen dörtlü İstanbul zirvesinin ortak resmi açıklamasında geçti kayıtlara.
“Ayrılıkçı gündemler” tamlamasıyla kastedilenin Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin ve DEAŞ’ın açık desteğiyle alan tutan PKK-YPG olduğunu özellikle hatırlatalım.
Bu vurgu bilhassa önemli çünkü iki Avrupa ülkesi, Almanya ve Fransa, ABD’nin Fırat’ın doğusunda terör devleti kurma projesine karşı resmi taahhütte bulunmuş oldular böylece.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ortak basın toplantısında, dünyanın ve misafirlerinin şahitliğinde şunları da kayda geçirdi ayrıca:
“DEAŞ ve PKK’yı kaynağında bertaraf etmek amacıyla Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını gerçekleştirdik. 7500 DEAŞ’lı ve PKK’lı teröristi etkisiz hale getirerek 4 bin km’lik alanı terörden arındırarak önemli bir başarıya imza attık”.
Buraya kadar yaptığı vurgu düne dairdi Sayın Cumhurbaşkanı’nın. Bilindiği gibi 15 Temmuz sonrasında geliştirilen terörle mücadele konsepti, terörü kaynağında boğmak üzerine. Bu sayede 15 ülkeden oluşan koalisyon güçlerinin DEAŞ’a karşı beş yılda yapamadığını beş ayda yaptı Türkiye. Batı dünyasının DEAŞ’la savaşıyor diye meşruiyet atfettiği, şirinleştirdiği terör örgütü PKK-PYD’nin balonunu da fena patlattı bu esnada.
Yarına ilişkin ise şunu söyledi Başkomutan Erdoğan:
“Terörle mücadele kisvesi altında, sahada yeni emrivakilerin dayatılmasını da asla kabul etmeyeceğiz. Fırat’ın batısında olduğu gibi doğusunda da tehditleri kaynağında bertaraf etmeyi sürdüreceğiz”.
Nitekim ilk top atışı haberi gecikmeden geldi. Anadolu Ajansı Fırat nehrinin hemen doğusunda, Ayn-el Arab-Kobani sınırında bulunan Mor Zağar bölgesindeki PKK-YPG mevzilerinin TSK tarafından vurulduğu haberlerini geçti önceki gün.
Dün de Türkiye’nin taşıyıcı partisi AK Parti’nin Meclis Grup Toplantısına hitabında yineledi Cumhurbaşkanı, Fırat’ın doğusuna her an bir operasyon yapılabileceğini.
Çok netti: “Fırat'ın doğusu konusunda hazırlıkları tamamladık. Yakında etkili operasyonlarla terör örgütünün tepesine bineceğiz. Bir gece ansızın gelebiliriz.”
Bu mesaj PKK-PYD’ye değildi elbette. Sahibineydi. Bir terör örgütünden medet umacak kadar düşmüş olan ABD’ye yani.
Yoksa yakın dönemde sınır ötesine iki başarılı askeri harekat gerçekleştirmiş, barış için bölgede hakimiyetini halen koruyan güçlü ve haklı bir devletin bir kez daha aynısını yapacak gücü vardır elbette. Tereddüdü de yoktur.
Lakin teröre siper olan bir devlet var orada. Şimdiye değin ABD’ye “sınırımda terör koridoruna asla izin vermem, gereğini yap, yoksa ben yapacağım” diyerek tüm diplomatik kanalları ve imkanları kullandı Türkiye. Kararlılığını muhatabına defalarca aktardı.
ABD ise PKK’ya kalkan olmaya devam ediyor. Bu durumda ne olacak?
Cemal Kaşıkçı cinayetinde bütün oklar, ipi Trump ve damat Kushner’in elinde olan Veliaht Selman’ı gösterdiğinden beridir, Ortadoğu projesi sallantıda ABD’nin. Sıkıntısı büyük, Suud yönetimine kestiği faturadaki rakamı büyütmek ve krizi zamana yayarak tavsatmak istiyor.
Tahammülü artık kalmamış ve terörle mücadele takvimi tıkır tıkır işleyen, merkez ülke olarak gücünü her alanda pekiştiren Türkiye için şartlar hiç öyle değil. Hele de böyle bir zaman aralığında.
Erdoğan’ın Afrin harekatı başlamadan önce ABD’ye söylediği şu sözler biraz daha anlam kazanıyor kanımca: