PKK, 2013 Sonbaharından beri Türkiye’yi 90’lara döndürmeye, Suriye’ye çevirmeye çalışıyor.
Hatırlayın. Kürtlerdeki Kobani hassasiyeti hükümet karşıtı propagandaya çevrildiği günlerde Demirtaş, YDGH’lıları sokağa çağırırken ne yaptığı çağrının anlamını ne de doğuracağı sonuçları bilmez değildi.
52 kişinin ölümünden sonra, kan ter içinde, alnında mendille o yüzden çıktı kameralar karşısına.
O günlerde bölgede en fazla işitilen şikayet, polisin olaylara müdahale etmediği ya da geç ettiğiydi.
Durumun gerçekliğini ve sebeplerini kurcaladığınızda ise karşınıza tüyler ürpertici bir çekince çıkıyordu:
“PKK, devleti Esedleşmeye zorluyor”.
Binler on binler halinde sokağa çıkıp şiddet üreten bir kitleye müdahalenin kaçınılmaz olarak sertleşeceği öngörülemez bir durum değildir çünkü.
Türkiye çekildiği tuzağa düşmedi o zaman. Etrafından dolandı.
AK Parti Hükümeti, yoğun muhalefete rağmen “kamu güvenliği yasası”nı Meclis’ten geçirerek, terörle hukuk içinde mücadele edeceğini ilan etti.
Gelişmeler de bu minvalde seyretti.
PKK çatışmaları kırsaldan şehirlere çekti.
Halkı, dağdan inecek PKK’lılara evlerini açmaya zorladı.
Amaç belliydi: Devlet PKK ile karşı karşıya geldiğinde siviller arada kalsın.
Ki “bakın Türk devleti Kürtleri böyle katlediyor” denebilsin.
30 Mart’a, 10 Ağustos’a ve 7 Haziran seçimlerine giderken aynı tartışma yürüdü HDP içinde.
Batıda Demirtaş’ın sazı işe yarıyordu ama bölgede PKK vardı sahada. Seçim kampanyasını PKK yürütüyor, AK Parti ve Hüda-Par’ın seçim bürolarına ve araçlarına saldırıyor, adayları aileleriyle tehdit ediyor, seçmeni HDP’ye oy vermeye “ikna” ediyord