Şurası açık ki PKK 90’lara dönmek istiyor. 80’li 90’lı yılların yanlış, hoyrat devlet politikalarıyla beslenip bu sayede kendine bir tür meşruiyet edindiği için, devletin hükümetin ve toplumun meseleyi çözmekteki irade ve kararlılığı, önünde sonunda elindeki silahı alacağı için yeniden tetiğe bastı PKK.
Erdoğan başbakanlığındaki AK Parti hükümetleri meselenin siyasi yükünü yüklenip toplumun ve Meclisin desteğiyle Kürt meselesini buharlaştırdığı içindir ki, PKK Türkiye yeniden kan gölüne dönsün istedi.
Tam da bunun için, Kürt meselesi buharlaştığı ve PKK elinde silahla sap gibi ortada kaldığı için bozdu PKK o ateşkesi.
Dağa kaldırdığı 13-14 yaşındaki çocukların aileleri “nerde benim çocuğum” diye hesap sormaya başladığı için, bedenlerine büyük gelmiş PKK üniformalarıyla çatışmaya sürdü bu zavallı çocukları Kandil. İstedi ki hepsi ölsün. Ölsün ki Türkiye’den, TBMM’den, barıştan, normal hayattan yana tercih yapan Kürtler bağırlarına düşen evlat acısıyla tekrar PKK’nın kucağına dönsün.
O yüzden ölçüsüz kışkırtıyor PKK-HDP siyasi hattı Türkiye’yi.
Bir yandan KCK “devrimci halk savaşı” gereği uykusunda
polis şehit ediyor, telefonda babasıyla konuşan
subayı arkasından vuruyor, iki tonluk bombalarla gencecik
polislerin vücudunu parçalıyor. Öte yandan HDP, 7
Haziran’da aldığı 6 milyon oya güvenerek
“onurlu mücadele”den, “mücadeleyi yükseltmek”ten
falan
bahsediyor.
Bir yandan da PKK’nın alçakça akıttığı kanı kapatmak için daha önce işe yaradığını düşündüğü “seni başkan yaptırmayacağız”, “saray maray” ezberini tekrarlıyor.
Bu kafaya göre devlet meşru hakkı olan silahı kullandığında çünkü, Gezi’den beri işleyen küresel-yerel manipülasyon düzeneği yeniden devreye girecek ve bütün bu kan bir kişiyi başkan yaptırmak içinmiş yalanını devreye sokacak.
Oldu da planlanan. Mekanizma aynen böyle işledi.
Gezi’den devşirilen İstanbul sermayesi, Cihangir çapulcuları, Doğan medya, Cumhuriyet’i de ele geçirmiş olan FETÖ medyası bu kez de PKK’yı aklamak, değişmez hedefleri Erdoğan ve AK Parti şahsında Türkiye’ye karşı harekete geçti.